Translation of "''iç" in English

0.014 sec.

Examples of using "''iç" in a sentence and their english translations:

İç!

Drink!

İç.

Drink.

İç Suç

InSight Crime)

Sütünü iç.

Drink your milk.

İlacını iç.

Drink your medicine.

Sütünü iç!

Drink your milk!

Süt iç!

- Drink milk!
- Drink the milk!

Su iç.

Drink water.

Kahve iç.

Drink coffee.

- İç ve ye.
- Ye ve iç.

- Eat and drink.
- Drink and eat.

Diğeriyse iç-konuşma.

The other one is self-talk.

Bir iç çamaşırı!

One set of underpants!

Bir iç çamaşırı.

One set of underpants.

Iç savaş çıktı.

opposition

Aslolan iç güzelliği.

- Beauty is but skin deep.
- Beauty is only skin deep.
- Beauty is only skin-deep.

Çorbanı iç, John!

Eat your soup, John!

İç çamaşırlarıyla geziniyor.

He's walking around in his underwear.

Tom iç çamaşırıylaydı.

Tom was in his underwear.

Bir aspirin iç.

Take an aspirin.

İşte, iç bunu.

Here, drink this.

Biraz çay iç.

- Drink some tea.
- Have some tea.

Burası iç karartıcı.

It's depressing in here.

Bu ilacı iç.

Take this medicine.

Pişmanlıkla iç çekti.

He sighed with regret.

Biraz su iç.

Drink some water.

Çok iç karartıcı.

It's so depressing.

Çayını iç, Tom.

Drink your tea, Tom.

Bu iç karartıcı.

This is depressing.

İç ve ye.

Drink and eat.

İç çamaşırım ıslak.

My underpants are wet.

Soğumadan iç çorbayı.

Eat the soup before it gets cold.

İç mekanda çalışıyorum.

I work indoors.

İstediğiniz kadar iç.

Drink as much as you want.

Biraz çorba iç.

Have some soup.

Çok su iç.

Drink a lot of water.

Tom iç çekti.

Tom let out a sigh.

Müzik iç yaşamdır. İç yaşamı olan asla yalnızlık çekmeyecek.

Music is inner life, and he will never suffer loneliness who has inner life.

- Ekmek ye ve su iç.
- Ekmek yiyip su iç.

Eat bread and drink water.

Hepsi iç içe geçmiştir.

kind of all mixed together.

Bir iç canavara sahipseniz

that is born out of negative emotions,

Iç ve dış politikamız.

our domestic and foreign policy.

"İç çamaşırınız, korseniz, geceliğiniz,

"How much did you spend on smocks, corsets,

Derin bir iç çekeriz

we sigh deep

Hükümetin iç politikası açıklandı.

The government's domestic policy was announced.

Çorbanı gürültü yapmadan iç.

Have your soup without making noise.

Mide iç organlardan birisidir.

The stomach is one of the internal organs.

Bir fincan daha iç.

Have another cup.

Bakanlık iç işlerini yönetir.

The ministry administers the internal affairs.

Hasta teyze iç çekti.

The ailing aunt let out a sigh.

Bu çok iç karartıcı.

- This is so depressing.
- This is so sad.
- It's too depressing.
- That's so depressing.

Hiç iç çamaşırı giymiyorum.

- I'm not wearing any underwear.
- I am not wearing any underwear.

Mary bir iç tasarımcıdır.

Mary is an interior designer.

Benimle bir bira iç.

Have a beer with me.

Beklerken bir içki iç.

Have a drink while you're waiting.

Kahven soğumadan kahveni iç.

Drink your coffee before it gets cold.

Lütfen bir içki iç.

Please have a drink.

Benimle bir içki iç.

Have a drink with me.

Bol miktarda su iç.

Drink plenty of water.

Daha fazla su iç.

Drink more water.

Haydi Tom, iç onu.

Go on Tom, drink it.

- Su iç.
- Su için.

Drink water.

İç çamaşırı hala ıslak.

The laundry is still damp.

Bu gerçekten iç karartıcıydı.

It was truly depressing.

Orman yaşamla iç içedir.

The forest is teeming with life.

Tom iç yaralanmalardan öldü.

Tom died of internal injuries.

Benim gördüğüm iç karartıcıydı.

What I saw was depressing.

Benimle bir çay iç.

Drink a tea with me!

Benimle bir çay iç!

Have some tea with me!

O iç karartıcı görünüyor.

That sounds depressing.

Bu meyve suyunu iç.

Drink this juice.

Tom'un iç kanaması var.

Tom is bleeding internally.

O biraz iç karartıcı.

- That's kind of sad.
- That is kind of sad.

Benimle içki iç, Tom.

Drink with me, Tom.

İstediğin kadar yiyip iç.

Eat and drink as much as you want.

Bu iç çamaşırı yıkanmalı.

This underwear needs to be washed.

İç çamaşırı bölümünüz nerede?

Where is your underwear section?

İç cebimden cüzdanımı çaldırdım.

I had my wallet stolen from my inner pocket.

Onlar İç Savaşı kaybetmişti.

They had lost the Civil War.

İç savaşın askeri kahramanıydı.

He was the military hero of the Civil War.

Davis, iç savaş istemiyordu.

Davis did not want civil war.

Belgeyi iç cebinde tut.

Keep the paper in the inside pocket.

Tom yine iç çekti.

Tom sighed again.

Biraz kahve iç, Jamal.

Have some coffee, Jamal.

Biraz kahve iç, Tom.

Have some coffee, Tom.

İç savaşı önleyebilir miyiz?

Can we avoid a civil war?

İç duvarları altınla kapladı.

He overlaid the walls on the inside with gold.

Tom iç çamaşırlarının içindeydi.

- Tom was in his skivvies.
- Tom was in his undies.

Susadıysan bir şey iç.

If you're thirsty, drink something.