Translation of "الوحيد" in Turkish

0.017 sec.

Examples of using "الوحيد" in a sentence and their turkish translations:

والشيء الوحيد...

Ayrıca uykuyu -

- إنه الخيار الوحيد لديهم.
- إنه خيارهم الوحيد.

Bu onların tek seçeneği.

هذا خيارنا الوحيد.

bu konuda bir sıkıntı yok, tek şansımız bu.

‫لست الوحيد المتعب.‬

Yorgun olan yalnızca ben değilim.

أنت الشخص الوحيد.

Sen teksin.

أنت ملاذي الوحيد.

Sen benim tek çaremsin.

إنه المخرج الوحيد

- Bu tek çıkış yolu.
- Tek çıkış yolu bu.

هذا هو بيتنا الوحيد.

Dünya bizim tek evimiz.

‫خيارها الوحيد...‬ ‫هو الهجوم.‬

Tek seçeneği... ...saldırmak.

‫دفاعها الوحيد هو عددها.‬

Tek savunmaları, sayıları.

قد أكون صديقك الوحيد.

Tek arkadaşın olabilirim.

هذا هو الخيار الوحيد.

Bu tek alternatiftir.

توفي ابني الوحيد بالسرطان.

Tek oğlum kanserden öldü.

‫ها هو.‬ ‫لست الوحيد المتعب.‬

İşte orada! Yorgun olan yalnızca ben değilim.

أدركتُ بأنني لم أكن الوحيد،

Yalnız olmadığımı gördüm,

ومنحى التفكير الوحيد الذي يشغلني

Benim sabit fikirli olduğum şey ise

خيارهم الوحيد هو انتخاب أعضائه

Sadece üyelerini seçebilirlerdi

لم يكن فاضل هو الوحيد.

Fadıl tek değildir.

- التغيير هو الشيء الوحيد الذي لا يتغير.
- التغيير هو الشيء الوحيد الذي يظل ثابتاً.

Değişim değişmeyen tek şeydir.

‫الظلام هو درعها الوحيد من المفترسات.‬

Avcılardan ancak karanlık sayesinde korunabiliyor.

فقدتْ ابنها الوحيد في حادث مروري.

Tek oğlunu trafik kazasında kaybetti.

الفاشي الجيد الوحيد هو الفاشي الميت.

Tek iyi faşist ölü bir faşisttir.

أنت هو السبب الوحيد في وجودي.

Varlığımın tek sebebi sensin.

سامي هو الشّخص الوحيد الذي يفهمني.

Sami beni anlayan tek kişidir.

سامي هو المسلم الوحيد في المدينة.

Kentteki tek Müslüman Sami.

ليس هذا هو الشعار الوحيد بهوية مشتركة.

Paylaşılan kimliğe sahip tek logo bu değil.

اكتشفت أن إعطاء المال ليس الحل الوحيد.

para bağışlamanın tek çözüm olmadığını fark ettim.

‫أمله الوحيد هو الاندراج بين بقية الذكور.‬

Tek umudu diğer erkeklerin yanına sokulmak.

‫لكنه ليس الوحيد الذي يريد جذب انتباهها.‬

Ancak dişiyi etkilemeye çalışan sadece o değil.

‫خليج "موسيل" هو المكان الوحيد في العالم‬

Mossel Körfezi, büyük beyazların

الشيء الوحيد الذي يجب القيام به هو

yapılacak tek şey

لم يكن توم الوحيد الذي فوّت الاجتماع.

Tom toplantıyı kaçıran tek kişi değil.

"بالطبع، الشغف ليس الشيء الوحيد الذي يهم،

''Elbette tutku önemli olan tek şey değil

كان الصوت الوحيد المسموع هو تكتكة الساعة .

Duyulan tek ses saatin tik takıydı.

توم هو الوحيد الذي يعرف ما حصل.

Ne olduğunu gerçekten bilen tek kişi Tom'dur.

كان سامي إمام المسجد الوحيد في المدينة.

Sami kasabadaki tek caminin imamıydı.

كان سامي الطّالب المسلم الوحيد في مدرستنا.

Sami okulumuzdaki tek Müslüman öğrenciydi.

وكانت الألوان هي المتغير الوحيد في كل لوحة.

bu kopyalarda sadece resimdeki renkleri değiştirdim.

كان هذا الخيار الوحيد لكي يلحقو بالحلم الامريكي.

Amerikan rüyasını kovalamak için gördükleri tek seçenekti.

التغيير الوحيد الذي يحصل في الدماغ كان سلبي:

beyninizde yer alan en büyük değişiklik olumsuzdur:

‫لن يتخلى الدب الوحيد عن وجبته بلا قتال.‬

Yalnız ayı, yemeğini kolay kolay teslim etmez.

المخلوق الوحيد الذي يعطل البيئة بين الكائنات الحية

canlılar arasında ekolojiyi bozan tek canlı ise

أنت لست الوحيد ، يشارك Face أيضًا صور الحفيد

ulan siz değil misiniz Face de torunun fotoğraflarını paylaşan

إنه السبيل الوحيد لإنهاء ثقافة الأخبار الزائفة هذه.

Bu yalan haber kültürünü durdurmanın tek yolu.

الشيء الوحيد الثابت في هذا العالم هو التغيير.

Bu dünyada daimi tek şey değişimdir.

إذا كانت الأرض المكان الوحيد الذي يعيش فيه البشر،

eğer Dünya insanların yaşadığı tek yerse

إن الصين ليست المكان الوحيد الذي حدث فيه هذا

Bunun yaşandığı tek yer Çin değil.

ولا المكان الوحيد الذي يمكن أن يحدث فيه ذلك.

ya da var olabileceği tek yer değil.

لكنه ليس الفيروس الوحيد الذي يحتوي على خفاش حي

ama tek virüs barındıran canlı yarasa değildir

ومع ذلك ، فإن مصدر الضوء الوحيد للقمر هو الشمس

Oysaki Ay'ın tek ışık kaynağı Güneş'ti

التأثير الوحيد للفيروس هو عدم الموت عن طريق الغرق

Virüsün tek etkisi boğularak ölmek de değil üstelik

إنه الجيش الوحيد الذي لا يمكن هزيمته على الأرض

yeryüzündeki yenilmesi imkansız tek ordudur

إذا رأيتم أحدهم هو الشخص الوحيد في الغرفة مثلهم

Eğer odada tek başına birini görürseniz

الاحترار الناجم عن الغازات الدفيئة لكنه ليس الوحيد. فهناك

, ancak tek sorun bu değildir. Orada metan ve azot oksit da

إنّ الطّبيب الوحيد الذي في الخدمة هو جمال صادق.

Görevde olan tek doktor Jamal Sadiq'tır.

وأنا أعرف أنني الشخص الوحيد الذي يعرف ما حدث للتو.

az önce ne olduğunu bilen tek insan olduğumu bilerek.

أعطتني هذا التعليق الوحيد، أليس كذلك؟ أو، أرسلته إلى صديقتها.

O da bana şunu dedi. Daha doğrusu arkadaşı yoluyla söyledi.

‫الشيء الوحيد هو أنني لا أعرف ‬ ‫منذ متى هو هنا.‬

Sadece bunun ne kadar zamandır burada olduğunu bilmiyorum.

بالطبع، الصين ليست المكان الوحيد حيث يوجد هذا الوقود البديل،

Tabii ki Çin bu alternatifin var olduğu

وهي المموّل الأكبر الوحيد للفنون في أرجاء الولايات المتحدة الأمريكية،

Milli Sanat Ödeneğinin ABD bütçesi

‫مصاصات الدماء ليست التهديد الوحيد.‬ ‫تعيش أسود البحر هنا أيضًا.‬

Tek tehdit vampirler de değildir. Burada denizaslanları da yaşar.

‫ليست الحيوان الوحيد في الغابة‬ ‫الذي يرى الأمور بشكل مختلف.‬

Yağmur ormanında olayları farklı gören tek hayvan da o değil.

هل هو تبادلنا الوحيد؟ جميع أسواق الأسهم العالمية بنفس الطريقة

Tek bizim borsamız mı? Tüm dünya borsaları aynı şekilde

نظرًا لأن هذا هو الخيار الوحيد لعائلتها للبقاء في السلطة،

Ailesinin iktidarda kalmasının tek çıkış yolu olduğunu gören

نهر الأردن هو النهر الوحيد الذي يتدفق في البحر الميت.

Ürdün Nehri Ölü Deniz'e akan tek nehirdir.

الوحيد الذي لا يملك رخصة قيادة في عائلتنا هو توم.

Tom ailemizde ehliyeti olmayan tek kişi.

في قنوات التواصل الاجتماعي٬ تويتر هو الشيء الوحيد الذي أدعمه

Sosyal medyada bir tek Twitter'ı kullanıyorum.

ولكنَّ الشيء الوحيد الّذي اعتقدتُ أنّه بمقدوري فعله في ذلك الوقت

ama o zamanlar yapmayı düşündüğüm tek şey

‫مأوى جيد في البرية‬ ‫هو السبيل الوحيد للنجاة من عناصر الطبيعة.‬

Vahşi hayatta iyi bir sığınak hayatta kalmanın tek yoludur.

لأكون الحارس الوحيد الذي اقتربت الكاميرا منه على التلفاز تلك الليلة.

O gece TV'de yakın çekim yapılan tek güvenlik bendim.

يبدو أن حنبعل هو الشخص الوحيد الذي تفهم تداعيات خطة فابيوس...

Görünen o ki Fabius'un planının etkilerini anlayan tek kişi Hannibal'dı.

إذا كان أحدهم جديدًا أو الشخص الوحيد في الغرفة الذي يشبههم،

Eğer biri yeni, odadaki tek kişi

والشيء الوحيد الذي يحافظ على حياتها هو حقنها بجرعات كبيرة من المضادات الحيوية

onları hayatta tutan tek şey yüksek dozda verilen antibiyotikler.

حيوانات الكسلان هى الحيوان الوحيد الذي نعرف أنه ليس بحاجة إلى إطلاق الريح.

Tembel hayvanlar gaz çıkarmayan, bildiğimiz tek memeliler.

على الرغم من الفوائد العديدة ، إلا أن الضرر الوحيد هو مشكلة الفيروس هذه

bu kadar yarara rağmen tek zararı işte bu virüs mevzusu

عندما لا استطيع النوم في الليل الشيء الوحيد الذي يزعجني هو تكتكة الساعة .

Sadece gece uyuyamadığım zamanlar saatin tik tak sesleri beni rahatsız eder.

‫يمكنك استخراج الكثير من السوائل منها.‬ ‫الشيء الوحيد الذي يصيبني بالتوتر ‬ ‫مع هذه الأشياء‬

Bunlardan çok fazla sıvı elde edilebilir. Bunlar konusunda beni huzursuz eden tek şey,

خرج من المستنقع على ظهر فيله الوحيد الباقي على قيد الحياة، ويعتقد أنه السوري الشجاع

Bataklıktan hayatta kalan son filinin sırtında çıkıyor, büyük ihtimalle "Cesur Suriyeli"

لكن الشيء الوحيد الذي نعرفه هو أننا لا نعرف سوى القليل جدًا عن تاريخ البشرية

fakat bildiğimiz bir şey var o da insanlık tarihi hakkında çok az şey bildiğimizdir

عندما تم تفجير الجسر الوحيد خارج المدينة في وقت مبكر جدًا ، أصبح 30000 رجل سجناء.

Şehirden çıkan tek köprü çok erken yıkıldığında 30.000 adam esir düştü.

‫يقول أخصائي الفولكلور "جوناثان يونغ"‬ ‫إن الشيء الوحيد الذي كان يمكنه أن يؤذيها‬ ‫هو سلاح وضع عليه لعاب بشري.‬

Halkbilimci Jonathan Young ona zarar verebilecek tek şeyin, insan tükürüğünde bulunan bir silah olduğunu söylüyor.

لأنه هكذا أحب الله العالم حتى بذل ابنه الوحيد لكي لا يهلك كل من يؤمن به بل تكون له الحياة الأبدية.

Tanrı, Oğlunu dünyayı yargılamak için dünyaya göndermedi; dünya onun aracılığıyla kurtulsun diye gönderdi.