Translation of "فاضل" in Turkish

0.014 sec.

Examples of using "فاضل" in a sentence and their turkish translations:

- فاضل ثرثار.
- فاضل يتكلّم كثيرا.

Fadıl çok fazla konuşuyor.

- كانت الشرطة تتعقّب فاضل.
- تعقّبت الشّرطة فاضل.
- قامت الشّرطة بتعقّب فاضل.

Polis, Fadıl'ı izledi.

- كان فاضل يراسل دانية.
- أرسل فاضل رسائلا لدانية.
- راسل فاضل دانية.

Fadıl, Dania'ya mektupları gönderdi.

هذا فاضل.

Bu Fadıl.

سيضربني فاضل.

Fadıl bana vuracak.

فاضل هناك.

Fadıl orada.

اختفى فاضل.

Fadıl kayboldu.

- كان فاضل يقطن هنا.
- كان فاضل يعيش هنا.
- كان فاضل يسكن هنا.

Fadıl burada yaşıyordu.

- يؤمن فاضل بإله الإسلام.
- يؤمن فاضل بربّ الإسلام.

Fadıl, İslam'ın tanrısına inanıyor.

"إسمك..." "فاضل صادق."

"Senin adın...?" "Fadıl Sadık."

فاضل ليس بالدّاخل.

Fadıl içeride değil.

يعلم فاضل الكثير.

Fadıl çok fazla biliyor.

ماذا ينتظر فاضل؟

Fadıl ne için bekliyor?

ترك فاضل المدرسة.

Fadıl okulu bıraktı.

ذهب فاضل لوحده.

Fadıl yalnız gitti.

بدأ فاضل يرقص.

Fadıl dans etmeye başladı.

أطلق فاضل عيارين.

Fadıl birkaç mermi ateşledi.

رهن فاضل الحليّ.

Fadıl mücevheri rehin verdi.

تزوّج فاضل بعجلة.

Fadıl aceleyle evlendi.

هدّد فاضل دانية.

Fadıl, Dania'yı tehdit etti.

افعله يا فاضل.

Onu yap, Fadıl.

لقد عاد فاضل.

Fadil geri döndü.

هل أقنعت فاضل؟

Fadil'i ikna ettiniz mi?

إن فاضل يطبخ.

Fadıl yemek pişiriyor.

أعتبر فاضل قوّادا.

- Ben Fadıl'ı pezevenk olarak kabul ediyorum.
- Ben Fadıl'ın pezevenk olduğunu düşünüyorum.
- Fadıl'ı pezevenk olarak görüyorum.

سرق فاضل سيّارة.

Fadıl bir araba çaldı.

توجّه فاضل جنوبا.

Fadıl güneye yöneldi.

كان فاضل منهكا.

Fadıl çok bitkindi.

لقد اختفى فاضل.

Fadil kayıp.

كان فاضل سكرا.

- Fadıl sarhoştu.
- Fadıl alkollüydü.

غادر فاضل المنزل.

Fadıl evden çıktı.

ربّما هذا فاضل.

Belki de Fadıl'dır.

يحبّ فاضل النقانق.

Fadıl sosisten hoşlanır.

لقد وجدنا فاضل.

Biz Fadıl'ı bulduk.

رتّب فاضل غرفتة.

Fadıl odasını topladı.

فاضل ليس مختلفا.

Fadıl hiç farklı değil.

بمن اتّصل فاضل؟

Fadıl kiminle iletişime geçti?

فاضل يقود درّاجته.

Fadil bisikletine biniyor.

درس فاضل الإسلام.

- Fadıl, İslam okudu.
- Fazıl İslam eğitimi aldı.

أنقذ فاضل حياته.

Fadıl hayatını kurtardı.

أغلق فاضل الهاتف.

Fadıl telefonu kapadı.

حاول فاضل مجدّدا.

- Fadıl yine denedi.
- Fadıl tekrar denedi.
- Fadıl bir daha denedi.
- Fadıl gene denedi.

كان فاضل يستجد.

Fadıl yardım çağrısında bulundu.

أصبح فاضل أعمى.

Fadıl kör oldu.

غادر فاضل المستشفى.

Fadıl hastaneden ayrıldı.

فاضل من مصر.

Fadıl Mısır'dan geliyor.

أخرج فاضل الكلب.

Fadıl köpeği dışarı çıkardı.

تدهورت صحّة فاضل.

Fadıl'ın sağlığı bozuldu.

أوفى فاضل بوعده.

Fadil sözünü tuttu.

اذهب لمساعدة فاضل.

Fadıl'a yardım etmeye git.

خدّر فاضل ليلى.

Fadıl, Leyla'ya ilaç verdi.

أنهى فاضل العلاقة.

Fadıl ilişkiyi bitirdi.

أصبح فاضل أبا.

Fadıl bir baba oldu.

- سيحصل فاضل على ماله.
- سوف يحصل فاضل على ماله.

Fadıl'ın parası olacak.

- انتقل فاضل إلى القاهرة.
- انتقل فاضل للعيش في القاهرة.

Fadıl, Kahire'ye taşındı.

- فعل فاضل ذلك بطريقة فطريّا.
- قام فاضل بذلك فطريّا.

Fadıl onu içgüdüsel olarak yaptı.

- روى فاضل للشرطة كلّ شيء.
- أخبر فاضل الشّرطة بكلّ شيء.

Fadıl her şeyi polise anlattı.

- لم يقل لي فاضل أيّ شيء.
- لم يخبرني فاضل بشيء.

Fadıl bana hiçbir şey anlatmadı.

- لم يكن فاضل في المنزل.
- لم يكن فاضل في البيت.

Fadıl evde değildi.

- أحضر فاضل ليلى إلى المنزل.
- أحضر فاضل ليلى إلى البيت.

Fadıl, Leyla'yı eve getirdi.

- لم يقتنع فاضل بالجواب.
- لم يجد فاضل ذلك الجواب مقنعا.

Fadıl cevaptan memnun değildi.

- غيّر فاضل تفاصيل حسابه المصرفي.
- غيّر فاضل تفاصيل حسابه البنكي.

Fadıl banka hesabı detaylarını değiştirdi.

لقد كذب علي فاضل.

Fadıl bana yalan söyledi.

يود فاضل أن يراك.

Fadıl seni görmek istiyor.

ربّما تشاجرت مع فاضل.

Belki de Fadıl'la kavga etmişti.

ذهب فاضل إلى المدرسة.

Fadıl okula gitti.

كان فاضل يستهلك المخدّرات.

Fadıl uyuşturucu kullanıyordu.

جلبت ليلى انتباه فاضل.

Leyla, Fadıl'ın dikkatini çekti.

كان فاضل في حفل.

Fadıl bir partideydi.

كان فاضل خائفا بالتأكيد.

Fadıl kesinlikle korkuyordu.

ضحّى فاضل بسرّية هويته.

- Fadıl gizliliğini feda etti.
- Fadıl anonimliğini feda etti.

لم يذهب فاضل بعيدا.

Fadil fazla uzaklaşmadı.

استعمل فاضل هاتف ليلى.

Fadıl, Leyla'nın telefonunu kullandı.

اغتصب فاضل تلك المرأة.

Fadıl kadına tecavüz etti.

تعاون فاضل مع الشرطة.

Fadıl, polisle işbirliği yaptı.

سمّى فاضل إبنته ليلى.

Fadıl kızına Leyla adını verdi.

بدأ فاضل يواعد دانية.

Fadıl, Dania ile çıkmaya başladı.

كلّف ذلك فاضل حياته.

Bu, Fadıl'ın hayatına mal oldu.

دعاني فاضل لتناول مشروب.

Fadil beni bir içki içmeye davet etti.

لم يفعل فاضل شيئا.

Fadıl hiçbir şey yapmadı.

قطع فاضل تلك الشّجرة.

Fadıl ağacı kesti.

كان فاضل يضرب أطفاله.

Fadıl çocuklarını döverdi.

اختطف فاضل كلب دانية.

Fadıl, Dania'nın köpeğini kaçırdı.

قدّم فاضل مسدّسا لدانيا.

Fadıl, Dania'ya bir silah verdi.

خشي فاضل على حياته.

Fadıl kendi hayatı için korkuyordu.

لقي فاضل نفس القدر.

Fadıl aynı kaderle buluştu.

استعمل فاضل اسما مستعارا.

Fadıl bir takma ad kullandı.

عاد فاضل إلى القاهرة.

- Fadıl, Kahire'ye geri gitti.
- Fadıl, Kahire'ye geri döndü.

كان فاضل يعبر الطّريق.

- Fadıl, sokağı geçiyordu.
- Fadıl caddeyi geçiyordu.

قفز فاضل إلى العمل.

Fadıl harekete geçti.

أخذت الشّرطة فاضل للإستجواب.

Polis sorgulanmak için Fadıl'ı götürdü.

عبّر فاضل عن حزنه.

Fadıl üzüntüsünü ifade etti.

كان فاضل صغيرا جدّا.

Fadıl çok gençti.

قدّم فاضل دانية لرامي.

Fadıl, Dania'yı Rami'yle tanıştırdı.

كان فاضل صاحيا تماما.

Fadıl tamamen ayıktı.

ترك فاضل دانية خلفه.

Fadıl, Dania'yı geride bıraktı.

كان فاضل يخون دانية.

Fadıl, Dania'yı aldatıyordu.

كان فاضل يتصرّف كطفل.

Fadil bir çocuk gibi davranıyordu.

كان فاضل قاتلا قاسيا.

Fadıl soğukkanlı katildi.