Translation of "Proved" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Proved" in a sentence and their turkish translations:

Tom proved otherwise.

Tom aksini kanıtladı.

Tom proved himself.

Tom kendini kanıtladı.

- The rumor proved true.
- The rumor proved to be true.

Söylenti gerçek oldu.

Their hunch proved correct…

Sezgileri güçlüydü!

You proved me wrong.

Beni haksız çıkardın.

I proved her wrong.

Ona hatasını kanıtladım.

Their confidence proved justified.

Onların güvenleri haklı çıktı.

This proved very difficult.

Bu çok zor kanıtlandı.

Tom proved himself tonight.

Tom bu gece kendini kanıtladı.

Tom proved them wrong.

Tom onları yanlış kanıtladı.

We proved Tom wrong.

Tom'un hatalı olduğunu kanıtladık.

We proved it today.

Bugün onu kanıtladık.

I was proved wrong.

Yanlış kanıtlandım.

We just proved it.

Biz sadece onu kanıtladık.

All his endeavors proved unsuccessful.

Onun bütün çabaları başarısız oldu.

He proved to be honest.

O, dürüst olduğunu kanıtladı.

Today's weather forecast proved right.

Bugünün hava tahmini doğru çıktı.

The last wound proved fatal.

Son yara ölümcüldü.

The arrangement proved highly profitable.

Düzenleme son derece karlı olduğunu kanıtladı.

We proved our stories have value.

Hikâyelerimizin değeri olduğunu kanıtladık.

proved the most capable of all.

proved the most capable of all.

The experiment proved to be successful.

Deney başarılı olduğunu kanıtladı.

The news proved to be true.

Bu haberin doğru olduğunu kanıtladı.

He proved to be a spy.

O bir casus olduğunu kanıtladı.

Tom has proved that it works.

Tom bunun işe yaradığını kanıtladı.

A DNA test proved his innocence.

Bir DNA testi onun masum olduğunu gösterdi.

A DNA test proved her innocence.

Bir DNA testi onun masum olduğunu gösterdi.

I proved it to be true.

Onun doğru olduğunu kanıtladım.

The medicine used proved very effective.

İlacın çok etkili olduğu kanıtlandı.

The rumor proved to be true.

Söylenti gerçek oldu.

- Columbus proved that the world is not flat.
- Columbus proved that the world isn't flat.

Kolomb dünyanın düz olmadığını ispatladı.

proved how the internet could amplify messages

internetin mesajları nasıl güçlendirebileceğini

It proved the truth of the rumor.

O, söylentinin doğruluğunu kanıtladı.

The evidence proved him to be innocent.

Kanıt onu masum olduğunu kanıtladı.

She proved to be a great musician.

Büyük bir müzisyen olduğunu kanıtladı.

He proved to be an ideal husband.

İdeal bir koca olduğunu ispat etti.

He proved to be a good writer.

O, iyi bir yazar olduğunu kanıtladı.

The new discovery proved useful to science.

Yeni keşif bilime faydalı olduğunu kanıtladı.

A DNA test proved she was innocent.

Bir DNA testi onun masum olduğunu gösterdi.

A DNA test proved he was innocent.

Bir DNA testi onun masum olduğunu kanıtladı.

Tom proved to be a real gentleman.

Tom gerçek bir beyefendi olduğunu kanıtladı.

It proved that he was a thief.

Bu, onun hırsız olduğunu kanıtladı.

He proved a talented and diligent staff officer.  

Yetenekli ve gayretli bir kurmay subayı olduğunu kanıtladı.

Where Lannes proved a brave and active officer.  

Doğu Pireneler cephesinde İspanyollarla savaşmak için gönderildi .

In due time, his innocence will be proved.

Vakti geldiğinde onun masumiyeti ispat edilecektir.

- The result proved disappointing.
- The result was disappointing.

Sonuç hayal kırıklığı oldu.

The facts proved that our worries were unnecessary.

Gerçekler endişelerimizin gereksiz olduğunu kanıtladı.

It was proved that he was a thief.

Onun bir hırsız olduğu ispatlandı.

He proved that actions speak louder than words.

O, lafla peynir gemisi yürümeyeceğini kanıtladı.

Dan proved Linda's guilt with an audio recording.

Dan bir ses kaydı ile Linda'nın suçunu kanıtladı.

The rumor proved to be an absolute lie.

Söylentinin kesin bir yalan olduğunu kanıtlandı.

The experimental drug proved effective against the virus.

Deney aşamasındaki ilacın virüse karşı etkili olduğu kanıtlandı.

To date, there is no proved treatment or cure,

Bugüne dek hastalığa kanıtlanmış bir tedavisi ya da çare bulunamadı,

proved one of the Grande Armée’s greatest combat leaders.

, Grande Armée'in en büyük savaş liderlerinden biri olduğunu kanıtladı.

My first impression of him proved to be correct.

Onunla ilgili ilk izlenimimin doğru olduğu ortaya çıktı.

The old method proved to be best after all.

Eski metot sonunda en iyi olduğunu kanıtladı.

Fingerprints left in the room proved the murderer's guilt.

Odada bırakılan parmak izleri katilin suçlu olduğunu kanıtladı.

This guy proved that with math a long time ago.

Bu adam bunu uzun bir süre önce kanıtladı.

The math homework proved to be easier than I had expected.

Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.

Severe swelling and breathing difficulties and in one case it proved fatal.

Şiddetli şişlikler ve nefes alma güçlüğü. Bir vakada ise ölümcüldü.

And Davout soon proved himself a brave,  highly-organised and energetic officer.

ve Davout çok geçmeden cesur, son derece örgütlü ve enerjik bir subay olduğunu kanıtladı.

But they had to pay full price for them, which proved very expensive,

pahalı olan kursun tam ücretini vermek zorundaydılar ve

Thormod’s song, of brave men rising to face certain death… proved a premonition.

Thormod'un kesin ölümle yüzleşmek için yükselen cesur adamlardan oluşan şarkısı ... bir önsezi kanıtladı.

For all his flaws, Ney had proved himself one of Napoleon’s best tactical commanders,

Ney tüm kusurlarına rağmen Napolyon'un en iyi taktik komutanlarından biri olduğunu kanıtlamış

Dubai has proved that moderation and capitalism can lead to changes in fundamentalist regimes.

Dubai, ılımlı olmanın ve kapitalizmin aşırı rejimleri değişime yönlendirdiğini kanıtladı.

The girl who I thought was a singer proved to be a different person.

Bir şarkıcı olduğunu düşündüğüm kız farklı bir kişi olduğunu kanıtladı.

The man who I thought was his father proved to be a perfect stranger.

Ben onun babası olduğunu düşündüğüm adam tam bir yabancı olduğunu kanıtladı.

His plan seemed to be too difficult, but before long it proved to be feasible.

- Onun planı çok zor gibi görünüyordu, ama çok geçmeden önce mümkün olduğu anlaşıldı.
- Onun planının gerçekleşmesi çok zor görünüyordu, ama çok geçmeden gerçekleşmesinin mümkün olduğu anlaşıldı.

And proved uniquely effective at handling the  challenges posed by a new era of European warfare.

ve yeni bir Avrupa savaşı döneminin ortaya çıkardığı zorlukların üstesinden gelmede benzersiz bir şekilde etkili olduğunu kanıtladı.

Returning to his usual role as chief of staff,  Berthier once more proved his exceptional talents,  

Genelkurmay başkanı olarak her zamanki rolüne geri dönen Berthier, olağanüstü yeteneklerini bir kez daha kanıtladı

It proved a loving marriage, and great source  of strength to Davout in the years ahead.

Önümüzdeki yıllarda Davout için sevgi dolu bir evlilik ve büyük bir güç kaynağı oldu.

He had proved himself an outstanding commander…  as brave as Ney, with the military mind of Soult…  

Kendisinin olağanüstü bir komutan olduğunu kanıtlamıştı… Ney kadar cesur

He also discovered sunspots, the dark areas of the Sun. He saw that the planet Venus has light and dark phases just like the Moon. These discoveries provided empirical information that proved that the Sun is at the center of the Solar System, as Nicholas Copernicus had predicted.

O da güneş lekelerini, güneşin karanlık alanlarını keşfetti. O, Venüs gezegeninin ışığı olduğunu ve sadece ay gibi karanlık evreleri olduğunu gördü. Bu keşifler güneşin güneş sisteminin merkezinde olduğunu kanıtlayan deneysel bilgi sağladı, Nicholas Copercinus'un önceden bildirdiği gibi.