Translation of "Liberté" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Liberté" in a sentence and their turkish translations:

La liberté.

Özgürlük.

Notre liberté de parole, notre liberté d'association,

İfade özgürlüğümüz, örgütlenme özgürlüğümüz,

Pas de liberté pour les ennemis de la liberté.

Özgürlük düşmanları için özgürlük yoktur.

La liberté des femmes est la liberté du monde.

Kadınların özgürlüğü dünyanın özgürlüğüdür.

Je veux ma liberté.

Özgürlüğümü istiyorum.

Nous avons la liberté.

Bizim özgürlüğümüz var.

- Le peuple aime la liberté.
- Les gens sont épris de liberté.

İnsanlar özgürlüğü sever.

Sinon, notre liberté de penser,

Aksi takdirde düşünce özgürlüğümüz,

Des tueurs sont en liberté.

...katiller sokakta kol geziyor.

Les gens aiment la liberté.

İnsanlar özgürlüğü sever.

Ils combattent pour la liberté.

Onlar özgürlük için mücadele veriyorlar.

La démocratie encourage la liberté.

Demokrasi özgürlüğü teşvik eder.

La liberté a un prix.

Özgürlüğün bir bedeli vardır.

Je suis en liberté conditionnelle.

Şartlı olarak tahliye edildim.

La liberté n'est pas gratuite.

- Özgürlük bedava değildir.
- Özgürlük bedelsiz değildir.

C'est quoi la liberté d'expression ?

İfade özgürlüğü nedir?

La liberté fait toute la différence.

Tüm farkı özgürlük yaratıyor.

La liberté fait toute la différence

Tüm farkı özgürlük yaratıyor

L'essence des mathématiques est la liberté.

Matematiğin temeli özgürlüktür.

On doit payer pour la liberté.

Özgürlük için bedel ödenmeli.

On rendit sa liberté au prisonnier.

- Tutuklu serbest bırakıldı.
- Tutukluya özgürlüğü verildi.

La liberté commence où l'ignorance finit.

Özgürlük cehaletin bittiği yerde başlar.

Dan est pour la liberté d'expression.

Dan ifade özgürlüğü yanlısıdır.

La première est : la liberté, ça craint.

İlki, bağımsızlığın berbat bir şey olduğu.

Lincoln a donné la liberté aux esclaves.

Lincoln köleleri serbest bıraktı.

Ce que nous voulons, c'est la liberté.

İstediğimiz şey özgürlük.

Ils se sont battus pour la liberté.

Onlar özgürlük için savaştılar.

L’essence de la liberté sont les mathématiques.

- Özgürlüğün özü matematiktir.
- Hürriyetin özü matematiktir.
- Özgürlüğün temeli matematiktir.

Les réfugiés rescapés aspiraient à la liberté.

Hayatta kalan mültecilerin özgürlük gözünde tütüyor.

- Donnez-moi la liberté ou donnez-moi la mort.
- Donne-moi la liberté ou donne-moi la mort.

Bana ya özgürlük verin ya da ölüm verin!

Il n'en reste que 14 000 en liberté.

Vahşi doğada sadece 14.000 pars kaldı.

à travers la liberté, une éducation de qualité,

yüksek kaliteli sağlık hizmetleri, gıda güvenliği

Donner des droits aux femmes, donner la liberté,

Kadınlara hak vermekten, özgürlüğünü vermekten,

Nous devons défendre notre liberté coûte que coûte.

Ne pahasına olursa olsun özgürlüğümüzü savunmalıyız.

Le prisonnier a été remis en liberté hier.

- Tutuklu dün serbest bırakıldı.
- Tutuklu dün salıverildi.

La liberté individuelle est l'âme de la démocratie.

Bireysel özgürlük, demokrasinin ruhudur.

L'amour de la liberté nous a amenés ici.

Özgürlük aşkı bizi buraya getirdi.

La liberté vaut mieux que l'or et l'argent.

Özgürlük gümüş ve altından daha değerlidir.

Il n'y a pas de liberté pour l'ignorant.

Cahil için özgürlük yoktur.

La liberté est inutile, sauf si vous l'utilisez.

Onu kullanmadığın sürece özgürlük yararsızdır.

Le plus grand des bonheurs c'est la liberté.

En büyük mutluluk, özgürlükte yatar.

Souffrons et combattons encore pour notre liberté et humanité.

acı çeken ve savaşan siyahi kitleler olarak görüyoruz.

La liberté de penser est garantie par la Constitution.

- Düşünce özgürlüğü anayasa tarafından garanti altına alınmıştır.
- Düşünce özgürlüğü anayasal güvenceye alınmıştır.

Elle ne mange que des poulets élevés en liberté.

O sadece serbest gezinen tavuk yer.

La liberté individuelle est la base de la démocratie.

Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.

Terre de liberté, terre de l'avenir, je te salue !

Özgürlük ülkesi, geleceğin ülkesi, seni selamlıyorum!

La liberté de parole est limitée dans certains pays.

Konuşma özgürlüğü bazı ülkelerde kısıtlıdır.

Le roi accorda la liberté à tous les prisonniers.

Kral mahkumlara özgürlük verdi.

Une totale liberté de culte est garantie à tous.

Tam din özgürlüğü tüm insanlar için güvence altına alınmıştır.

Sommes forcés de choisir entre notre humanité et notre liberté.

insanlığımız ve özgürlüğümüz arasında seçim yapmaya zorluyor.

La liberté n'est pas un océan où l'on souhaite nager.

Bağımsızlık yüzmek isteyeceğiniz bir okyanus değil,

Ils ne peuvent pas payer le prix de leur liberté.

Özgürlüklerinin bedelini ödeyemiyorlar.

L'idée du Fonds pour la liberté du Bronx était née.

Bronx Freedom Fonu fikri doğdu.

Dans toute l'histoire du Fonds pour la liberté du Bronx,

Bronx Özgürlük Fonu tarihi boyunca

Tu as la liberté de voyager où bon te semble.

İstediğiniz yere gitme özgürlüğüne sahipsiniz.

- Le meurtrier est toujours en liberté.
- Le meurtrier court toujours.

Katil hâlâ serbest.

La statue de la Liberté se trouve à New York.

Özgürlük Heykeli New York'ta bulunur.

La statue de la liberté est un symbole de l'Amérique.

Özgürlük anıtı Amerika'nın sembolüdür.

La statue de la Liberté est située à New York.

Özgürlük Anıtı New York'ta bulunmaktadır.

De nombreuses personnes se rassemblèrent sous cette bannière de liberté.

Pek çok kişi bu özgürlük bayrağı altında toplandı.

Les femmes de ce pays se battent pour leur liberté.

O ülkedeki kadınlar özgürlükleri için mücadele ediyorlar.

La défense a demandé une mise en liberté sous caution.

Savunma kefalet istedi.

Voilà pourquoi nous avons besoin d'un Droit à la Liberté Cognitive.

Bu sebeple, bilişsel özgürlüğe dair haklara ihtiyacımız var.

Un grand nombre d'étudiants se sont battus pour la liberté d'expression.

- Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.
- Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için mücadele etti.

Si vous voulez la liberté, vous devez vous battre pour elle.

Özgürlük istiyorsan onun için savaşmalısın.

Mais uniquement si on leur donne la liberté et la protection nécessaires

ancak onlara, kâşif ve mucit olmaları için

Il a la liberté de faire ce qu'il croit correct de faire.

Doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapma özgürlüğü var.

Au moins pour un temps, ils retrouvèrent leur liberté, soulagés du joug ottoman.

En azından bir süre Osmanlı boyunduruğundan özgürlüklerini geri kazandılar.

Le terroriste pour l'un est un combattant de la liberté pour un autre.

Birinin teroristi diğerinin özgürlük savaşcısı.

La conformité est le geôlier de la liberté ainsi que l'ennemi de l'évolution.

Uygunluk özgürlüğün gardiyanı ve büyümenin düşmanıdır.

Le temps est venu pour nous d'appeler à une révolution de la liberté cognitive,

Hepimiz için bilişsel özgürlük hakkında yenilik talep etme zamanı geldi.

Le Fonds pour la liberté du Bronx est intervenu et a payé sa caution.

Bronx Özgürlük Fonu müdahele etti ve kefaletini ödedi.

Les gens dans le monde se battent toujours pour plus de liberté et d'égalité.

Dünyada insanlar her zaman daha fazla özgürlüğü ve eşitliği savunuyor.

Le Dieu qui nous a donné la vie, nous a donné également la liberté.

Yaşamı bize veren Tanrı, aynı zamanda özgürlük de verdi.

Comment vit-on dans un pays ou ne règne aucune liberté de la presse ?

İnsan basın özgürlüğünün olmadığı bir ülkede nasıl yaşar?

La liberté consiste à pouvoir faire tout ce qui ne nuit pas à autrui.

Özgürlük her şeyi mümkün olduğu kadar zararsız yapabilmekten oluşur.

Je voudrais apprendre l'anglais pour avoir plus de liberté pour pouvoir parcourir le monde.

Dünyayı turlayabilirken daha fazla özgürlüğüm olması için İngilizce öğrenmek istiyorum.

La France a offert aux États-Unis la statue de la « Liberté éclairant le monde ».

Fransa "Dünya'yı Aydınlatan Özgürlük" heykelini Amerika Birleşik Devletleri'ne hediye etti.

- Il y a un fou meurtrier en cavale !
- Il y a un fou meurtrier en liberté !

Firarda bir katil manyak var!

La condamnation à mort de Dan a été commuée en prison à vie sans liberté conditionnelle.

Dan'in idam cezası şartlı tahliye olmaksızın ömür boyu hapse çevrildi.

- Il a lâché le chien dans le jardin.
- Il laissa le chien en liberté dans le jardin.

O, köpeği bahçede serbest bıraktı.

De la liberté d'une tasse de café mais quand la nuit tombe, son cœur se réchauffe parce que

bilen zarif kızları. Gece olunca kalbi gittikçe ateşlenen kızları çünkü

Qualifier une parole de parole haineuse est un moyen de limiter la liberté d'expression par la pression sociale.

Nefret söylemi olarak etiketleme konuşma sosyal baskı vasıtasıyla ifade özgürlüğünü sınırlamak için bir yoldur.

La Loi pour la Liberté d'Information devrait être administrée avec un présupposé clair : en cas de doute, la transparence prévaut.

Bilgiye Erişim Özgürlüğü Yasası net bir varsayımla yönetilmelidir: Şüphe karşısında, açıklık hüküm sürer.