Translation of "Orange" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "Orange" in a sentence and their turkish translations:

- Donne-moi une orange.
- Donnez-moi une orange.

Bana bir portakal ver.

- Tu manges ton orange.
- Vous mangez votre orange.

Portakalını yiyorsun.

C'est une orange.

Bu bir portakaldır.

Donne-moi une orange.

Bana bir portakal ver.

Ma cravate est orange.

Benim kravat turuncu.

On dirait une orange.

O bir portakala benziyor.

Le livre est orange.

Kitap turuncu.

J'aime la couleur orange.

- Kavuniçi rengini seviyorum.
- Turuncuyu severim.

Cette orange est délicieuse.

Bu portakal lezzetli.

Tu manges ton orange.

Portakalını yiyorsun.

Le drapeau est orange.

Bayrak turuncu.

- Je pèle une orange pour toi.
- Je te pèle une orange.

Sizin için bir portakal soyacağım.

La femme mange une orange.

Kadın bir portakal yiyor.

Cette orange est trop acide.

Bu portakalda çok fazla asit var.

- Puis-je manger cette orange ?
- Est-ce que je peux manger cette orange ?

Bu portakalı yiyebilir miyim?

Je pèle une orange pour toi.

Senin için bir portakal soyuyorum.

Sur un oranger pousse une orange.

Bir portakal ağacı portakal sağlar.

J'ai une orange et une pomme.

Bir portakal ve bir elmam var.

La terre est bleue comme une orange.

Dünya bir portakal kadar mavidir.

La Terre a la forme d'une orange.

Dünya portakal şeklindedir.

Cela n'est pas non plus une orange.

O da bir portakal değildir.

Mary demanda à Tom d'éplucher une orange.

Mary Tom'dan bir portakal soymasını istedi.

- Où as-tu eu cette écharpe orange ?
- Où est-ce que tu as eu cette écharpe orange ?

O turuncu atkıyı nereden aldın?

- La Terre a une forme similaire à celle d'une orange.
- La Terre a la forme d'une orange.

Dünya portakal şeklindedir.

Il y a une orange sur la table.

- Masanın üstünde bir portakal var.
- Masanın üzerinde bir portakal var.

Son t-shirt était d'une couleur orange brulé.

Onun tişörtü yanmış portakal rengiydi.

S'il te plaît, épluche cette orange pour moi.

Lütfen benim için bu portakalı soyun.

- C'est à elle que nous avons donné l'orange de couleur orange.
- Nous lui avons donné l'orange de couleur orange.

Ona turuncu portakal verdik.

C'est la première fois que je presse une orange.

Şu ana kadar ilk kez bir portakal sıktım.

Grand, costaud et d'un orange flamboyant, l'emblématique orang-outan d'Asie.

Büyük, kuvvetli ve ateş turuncusu. Asya'nın simge hâline gelmiş orangutanı.

La Terre a une forme similaire à celle d'une orange.

Dünya şekil olarak bir portakala benzer.

J'ai trouvé un morceau froissé de papier orange dans ma cuisine.

mutfakta buruşuk, turuncu bir kâğıt parçası buldum.

Le lever du soleil illumine le bas de l'arche en orange

Gün doğumu kemerin alt tarafını turuncuyla aydınlatır

Il m'a donné une orange en échange d'un morceau de gâteau.

O bana bir parça pastaya karşılık bir portakal verdi.

Donc, nous avons ici la lumière orange qui sort du point sonique,

Bu gördüğünüz, sonik noktadan çıkan turuncu ışık,

Tom portait une combinaison orange et ses mains étaient menottées devant lui.

Tom turuncu bir tulum giyiyordu ve elleri önünde kelepçeliydi.

Je ne peux pas presser le jus de cette orange. Elle est sèche.

Bu portakalın suyunu sıkamıyorum. O kuru.

Le niveau de la sécurité, comme établi par le Département de la Sécurité intérieure, est orange.

Güvenlik seviyesi İç Güvenlik Bakanlığı tarafından belirlendiği gibi, turuncudur.