Translation of "Armut" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "Armut" in a sentence and their turkish translations:

Armut ist keine Schande.

Fakirlik ayıp değil.

Ich lebte in Armut.

Ben yoksulluk içinde yaşadım.

Aus Ländern mit extremer Armut.

aşırı yoksulluğun olduğu ülkelerden geliyor.

Armut hinterlässt eine anhaltende Narbe.

Bu, yoksulluğun kalıcı iz bıraktığı ve

Tom wuchs in Armut auf.

Tom yoksulluk içinde büyüdü.

Die Familie lebte in Armut.

Aile yoksulluk içinde yaşadı.

Er wuchs in Armut auf.

- O, yoksulluk içinde büyüdü.
- Sefalet içinde büyüdü.

Sie wuchs in Armut auf.

O, yoksulluk içinde büyüdü.

Maria wuchs in Armut auf.

Mary yoksulluk içinde büyüdü.

Dieses Erdbeben tötet die Armut nicht

deprem öldürmez fakirlik öldürür diye

Die Menschen kämpfen gegen die Armut.

İnsanlar yoksulluğa karşı mücadele etti.

Meine Nachbarschaft wird von Armut bedroht.

Mahallem yoksulluk tehdidi altında.

Armut ist die Wurzel allen Übels.

Yoksulluk bütün kötülüklerin kaynağıdır.

Ungeachtet seiner Armut war er glücklich.

Fakir olmasına rağmen, mutluydu.

Armut Unwissenheit hatte alles in diesem Film

yoksulluk cahillik hepsi vardı bu filmde

Der Musiker hinterließ seine Familie in Armut.

Müzisyen, ailesini yoksul bıraktı.

Über 45 Millionen Amerikaner leben in Armut.

45 milyondan fazla Amerikalı fakirlik içinde yaşıyor.

Wenn die Armut Ihr Leben im Griff hat

Yoksulluğun pençesinde

Man könnte argumentieren, dass Armut keine Rolle spielt --

Ebeveynlik iyi şekilde yapılırsa

Das wichtigste soziale Problem des Landes ist Armut.

Ülkenin temel sosyal sorunu yoksulluk.

Die Armut hinderte ihn daran, zur Schule zu gehen.

Yoksulluk onun okula devam etmesini engelledi.

In vielen afrikanischen Ländern südlich der Sahara herrscht Armut.

Büyük Sahra'nın güneyindeki birçok Afrika ülkesinde yoksulluk var.

Soll das etwa bedeuten, dass Armut gar keinen Einfluss hat?

Bu, aslında... Yoksulluğun önemli olmadığı anlamına mı geliyor?

Laut einer Untersuchung leiden weltweit eine Milliarde Menschen unter Armut.

Bir araştırmaya göre, dünyada bir milyar kişi yoksulluktan sıkıntı çekiyor.

Viele Menschen auf der Welt leben noch immer in Armut.

Dünyadaki birçok insan hala yoksulluk içinde yaşar.

Kommt die Armut durch die Tür, entfliegt die Liebe durch das Fenster.

Yoksulluk kapıdan içeri girdiğinde, sevgi pencereden dışarı uçar.

Niemand, der vierzig Stunden in der Woche arbeitet, soll in Armut leben.

Bir haftada kırk saat çalışan hiç kimse yoksulluk içinde yaşıyor olamaz.

Ich würde eher in friedvoller Armut leben als in Wohlstand und Furcht.

Ben zenginlik ve korku içinde yaşamaktansa huzurlu yoksulluk içinde yaşamayı tercih ederim.

- Die Präsidentin rief das Volk zur Einigkeit im Kampf gegen Armut und Krankheit auf.
- Der Präsident rief das Volk zur Einigkeit im Kampf gegen Armut und Krankheit auf.

Başkan, halkı yoksulluk ve hastalıklarla mücadelede birleşmeye çağırdı.

- Ungeachtet seiner Armut war er glücklich.
- Wenngleich arm, so war er doch glücklich.

Fakir olmasına rağmen, mutluydu.

Wenn die Armut an die Tür klopft, verschwindet die Liebe durch die Hintertür.

Yoksulluk ön kapını çaldığında sevgi arka kapıdan kaçar.

Die Armut in Lateinamerika ging in den 2000er Jahren um über 50 Prozent zurück.

Yoksulluk 2000'lerde Latin Amerika'da yüzde 50'den fazla azaldı.

- Er schämt sich nicht dafür, arm zu sein.
- Er schämt sich seiner Armut nicht.

O, fakir olmaktan utanmıyor.

Im vergangenen Jahr ist die Armut in diesem Land so stark gesunken wie seit fast 50 Jahren nicht mehr.

Geçen yıl, bu ülkede yoksulluk yaklaşık 50 yıldaki en hızlı oranda düştü.