Translation of "Ausländer" in Turkish

0.097 sec.

Examples of using "Ausländer" in a sentence and their turkish translations:

- Ich bin ein Ausländer.
- Ich bin Ausländer.

- Ben bir yabancıyım.
- Ben yabancıyım.
- Yabancıyım.

Tom hasst Ausländer.

Tom yabancılardan nefret eder.

Ich bin Ausländer.

Ben bir yabancıyım.

Ausländer verblüffen mich.

Yabancılar beni şaşırtır.

- Bist du wirklich ein Ausländer?
- Bist du wirklich Ausländer?

Sen gerçekten bir yabancı mısın?

Ausländer sind interessant. Stimmt's?

Yabancılar ilginçtir, değil mi?

Wir sind keine Ausländer.

Biz yabancı değiliz.

Ausländer machen mich neugierig.

Yabancı insanlar benim ilgimi çekiyor.

Ich bin ein Ausländer.

- Ben bir yabancıyım.
- Ben yabancıyım.
- Yabancıyım.

Alle Kinder sind Ausländer.

Bütün çocuklar yabancıdır.

- Das Hotel ist voller Ausländer.
- In dem Hotel logieren lauter Ausländer.

Otel yabancılarla dolu.

- Sie sind Ausländer.
- Das sind Ausländerinnen.
- Sie sind Ausländerinnen.
- Das sind Ausländer.

Onlar yabancı.

- Bist du Ausländer?
- Bist du Ausländerin?
- Sind Sie Ausländer?
- Sind Sie Ausländerin?

Sen bir yabancı mısın?

Die Ausländer bewundern den Fuji.

- Yabancılar Fuji' ye hayran olur.
- Dışardan gelenler Fuji' ye hayran olur.

Viele Ausländer müssen ausgewiesen werden.

Yabancıların çoğu kovulmalıdır.

Er hat Vorurteile gegen Ausländer.

Onun yabancılara karşı bir önyargısı var.

Diese Leute hassen alle Ausländer.

Bu insanlar, bütün yabancılardan nefret ederler.

Mach dich nicht über Ausländer lustig.

Yabancılarla alay etme.

Jedes Jahr besuchen Tausende Ausländer Japan.

Her yıl binlerce yabancı Japonya'yı ziyaret eder.

Der Ausländer konnte überhaupt kein Japanisch.

Yabancı Japoncayı hiç bilmiyordu.

Der Ausländer spricht ziemlich gut Japanisch.

Yabancı oldukça iyi Japonca konuşur.

Sie ist mit einem Ausländer verheiratet.

- O bir yabancı ile evli.
- O, bir yabancıyla evli.

Viele Ausländer besuchen jedes Jahr Japan.

Her yıl bir sürü yabancı Japonya'yı ziyaret eder.

Im Ausland sind wir alle Ausländer.

Biz hepimiz diğer ülkelerde yabancıyız.

Tausende Ausländer besuchen Japan jedes Jahr.

Japonya'yı her yıl binlerce yabancı ziyaret eder.

Die Regel gilt nur für Ausländer.

Bu kural sadece yabancılar için geçerlidir.

In unserem Unternehmen arbeiten viele Ausländer.

Şirketimizde birçok yabancı çalışır.

Diese Bestimmung gilt nur für Ausländer.

Bu yasa sadece yabancılara uygulanır.

Sein Akzent lässt auf einen Ausländer schließen.

Aksanı onun bir yabancı olduğunu göstermektedir.

Warum haben Sie nur die Ausländer angehalten?

Neden sadece yabancıları durdurdun?

Für Ausländer ist es mühevoll, Japanisch zu lernen.

Yabancıların Japonca öğrenmesi zordur.

Yuko hat noch nie mit einem Ausländer gesprochen.

Yuko bir yabancı ile asla konuşmadı.

Der Ausländer gewöhnte sich bald an die japanischen Speisen.

Yabancı kısa sürede Japon yemeklerine alıştı.

Wäre ich Ausländer, könnte ich keinen rohen Fisch essen.

Bir yabancı olsaydım, çiğ balık yiyemezdim.

Ich verstehe nichts von dem, was der Ausländer sagt.

Yabancının söylediği hiçbir şeyi anlayamıyorum.

Für Ausländer ist es nicht einfach japanisch zu lernen.

Bir yabancı için Japonca öğrenmek kolay değildir.

Er ist Ausländer, wie man an seinem Akzent erkennen kann.

Aksanından belli olduğu gibi, o bir yabancı.

Meine Eltern sind dagegen, dass meine Schwester einen Ausländer heiratet.

Ebeveynlerim kız kardeşimin bir yabancıyla evlenmesine karşı.

Gestern hat mich im Zug ein Ausländer auf Englisch angesprochen.

Dün trende bir yabancı benimle İngilizce konuştu.

Ich bin noch nie bis jetzt von einem Ausländer angesprochen worden.

Daha önce bir yabancı ile hiç konuşmamıştım.

Wenn ich Ausländer wäre, könnte ich vermutlich keinen rohen Fisch essen.

Yabancı olsam, muhtemelen çiğ balık yiyemem.

Das Großherzogtum Luxemburg hat 563 000 Einwohner, von denen 46 % Ausländer sind.

Lüksemburg Büyük Dükalığı 563.000 nüfusa sahiptir ve bunların %46'sı yabancıdır.

Wenn ich Ausländer wäre, könnte ich wahrscheinlich auch keinen rohen Fisch essen.

Bir yabancı olsam, muhtemelen çiğ balık yiyemem.

Die Franzosen waren nicht einfach nur arrogante Ausländer, die auf der nationalen Ehre herumtrampelten,

Fransızlar sadece milli onurlarını kirleten yabancılar değillerdi

Ich bin Spanischlehrer für Ausländer, du kannst mir glauben, ich weiß wovon ich rede.

Ben yabancılar için bir İspanyolca öğretmeniyim, bu yüzden inan bana, ben ne hakkında konuştuğumu biliyorum.

Ich habe zwei Ausländer kennengelernt, der eine kam aus Kanada und der andere aus England.

İki yabancı ile tanıştım, biri Kanadalı idi ve diğeri İngiltereli.

Ist das nicht skurril? Ein Ausländer, der einem Einheimischen das Feilschen auf dem Basar beibringt!

Garip değil mi? - Yabancı biri yerli birine çarşıda nasıl pazarlık yapılacağını gösteriyor.

Dennoch wird Japan vom Ausland immer noch nicht genügend verstanden, und die Japaner finden es ihrerseits schwierig, Ausländer zu verstehen.

Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.