Translation of "Dame" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Dame" in a sentence and their turkish translations:

- Die Dame blieb ruhig.
- Die Dame blieb schweigsam.

Bayan sessiz kaldı.

- Er begrüßte die Dame.
- Er hat die Dame begrüßt.

O, bayanı selamladı.

- Die Dame ist über 80.
- Die Dame ist über achtzig.

Bayan seksenin üzerinde.

Diese Dame ist Inderin.

Bu kadın Hintli'dir.

Wer ist diese Dame?

Bu hanım kim?

Er beraubte eine alte Dame.

O, yaşlı bir bayanı soydu.

Ich will nicht Dame spielen.

Dama oynamak istemiyorum.

Tom und Maria spielten Dame.

Tom ve Mary dama oynadılar.

Eine junge Dame besuchte ihn.

Genç bir bayan onu görmeye geldi.

Diese arme Dame ist behindert.

Şu zavallı kadın engelli.

Sie spielten eine Partie Dame.

Dama oyunu oynuyorlardı.

Die Dame trinkt nun Wasser.

Bayan şimdi su içiyor.

Die Dame ist meine Schwester.

- Hanım benim kız kardeşimdir.
- Hanım benim ablamdır.

- Rufen Sie der Dame bitte ein Taxi.
- Ruf doch bitte der Dame eine Taxe.

Lütfen bu bayana bir taksi çağırın.

Frau Smith ist eine ältere Dame.

Bayan Smith yaşlı bir hanımdır.

Er half der Dame ins Auto.

O, bayanın arabaya binmesine yardımcı oldu.

Diese Dame scheint reich zu sein.

Şu bayan zengin görünüyor.

Diese Dame ist alt und verrückt.

Bu bayan yaşlı ve deli.

Spielst du mit deiner Großmutter Dame?

Büyükannenle dama oynar mısın?

Du bist eine lustige junge Dame.

Sen eğlenceli bir genç kadınsın.

So behandelt man eine Dame nicht!

Bu bir bayana davranma tarzı değildir.

Nun lebt die alte Dame alleine.

Şu anda yaşlı bayan yalnız yaşıyor.

Deine Großmutter ist eine charmante Dame.

- Büyükanneniz çok hoş bir hanım.
- Anneanneniz çok hoş bir bayan.

Tom beförderte seinen Bauern zur Dame.

Tom piyonunu vezire terfi ettirdi.

- Ich kann Schach, aber nicht Dame spielen.
- Ich kann wohl Schach, aber nicht Dame spielen.

Ben satranç oynayabilirim ama dama oynayamam.

Da war diese Dame, die uns erzählte,

Bir kadın vardı ve bize

Ich überließ einer alten Dame meinen Sitz.

Yerimi yaşlı bir bayana verdim.

Die alte Dame lächelte ihrer Enkelin zu.

Yaşlı bayan kız torununa gülümsedi.

Die Dame stammte aus einer guten Familie.

Hanımefendi iyi bir aileden geliyordu.

Die Dame trug eine Halskette aus Perlen.

Kadın bir inci kolye taktı.

Es hieß, dass diese Dame Schauspielerin sei.

O bayanın bir oyuncu olduğu söylendi.

Sie benimmt sich nicht wie eine Dame.

Saygılı bir kadına yaraşır biçimde davranmıyor.

Ich überließ meinen Platz der alten Dame.

Yerimi yaşlı bayana verdim.

Eine Dame darf man nicht warten lassen.

Bir bayanı bekletmemelisin.

Der Wunsch der Dame ist mir Befehl.

Kadının isteği benim emrimdir.

„Guten Morgen, meine Dame!“ sagte Holmes heiter.

- "Günaydın hanımefendi" dedi Holmes neşeyle.
- Holmes neşeyle "Günaydın hanımefendi" dedi.

Die Dame gibt dem Gast den Tee.

Bayan misafire çayı veriyor.

Die alte Dame ging langsam den Hügel hinauf.

Yaşlı hanımefendi tepeye kadar yavaşça yürüdü.

Fieber und dauernder Husten schwächten die alte Dame.

Ateş ve sürekli öksürme yaşlı kadını zayıflattı.

- Wer ist diese Frau?
- Wer ist diese Dame?

- Bu hanımefendi kim?
- Bu hanım kim?

Die weiß gekleidete Dame ist eine berühmte Schauspielerin.

Beyaz elbiseli kadın, ünlü bir aktristir.

Ich weiß, wie man eine Dame behandeln muss.

Bir bayana nasıl davranacağımı biliyorum.

Die alte Dame stieg aus dem Bus aus.

Yaşlı bayan otobüsten indi.

Tom erbot sich, der alten Dame zu helfen.

Tom yaşlı bayana yardım teklif etti.

Die alte Dame zählt noch immer ihr Wechselgeld.

Yaşlı bayan hâlâ paranın üstünü sayıyor.

Die Dame vom See war Herrscherin über Avalon.

Gölün kraliçesi, Avalon hükümdarıydı.

Da ist eine Dame, die nach Ihnen fragt.

Sizi soran bir hanımefendi var.

Sie wuchs zu einer schönen jungen Dame heran.

Güzel genç bir bayan oldu.

Das ist die Dame, die dich sehen möchte!

Bu seni görmek isteyen bayan.

Sie ist wirklich eine höchst bezaubernde junge Dame.

O, gerçekten en çekici genç bir bayan.

Diese Dame, die mich besucht, ist meine Tante.

- Beni ziyaret eden bu bayan benim teyzemdir.
- Beni ziyaret eden bu bayan benim halamdır.

Tom half der alten Dame über die Straße.

Tom yaşlı bayanın caddeyi geçmesine yardım etti.

Ich habe Toms Dame mit meinem Springer geschlagen.

Atımla Tom'un vezirini yedim.

Die alte Dame war seit ihrer Erkrankung ziemlich gebrechlich.

Yaşlı bayan hastalığından beri oldukça halsiz.

Die betagte Dame schleppte sich mühsam die Treppe hinauf.

Yaşlı kadın merdivenlere güçlükle tırmandı.

Halt an! Da überquert eine alte Dame die Straße!

Dur! Caddeyi geçen yaşlı bir hanımefendi var.

Ich habe den ganzen Abend mit Tom Dame gespielt.

Bütün öğleden sonra Tom'la dama oynadım.

Ein echter Kavalier darf eine Dame nicht warten lassen.

Gerçek bir beyefendi bir bayanı bekletmemeli.

- Wer ist die Frau da?
- Wer ist diese Dame?

O bayan kim?

Der Bus war leer, bis auf eine ältere Dame.

Yaşlı bir kadın dışında otobüs boştu.

Die alte Dame hatte Schwierigkeiten, die Treppe zu steigen.

Yaşlı kadın merdivenleri güçlükle tırmandı.

Ein richtiger Kavalier bringt seiner Dame rote Rosen mit.

Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.

In diese außergewöhnliche, wackelige, fließende, alte Dame in einem Kleid.

ve sıra dışı, titrek, dalgalı, elbiseli ve yaşlı bir kadın oluyor.

Das Begräbnis der Dame fand bei der örtlichen Kirche statt.

Bayanın cenazesi yerel kilisede düzenlendi.

Er stellte der Dame, die neben ihm stand, einige Fragen.

Yanında duran kadına bazı sorular sordu.

- Ich traf eine alte Frau.
- Ich begegnete einer älteren Dame.

Yaşlı bir kadınla tanıştım.

Die Oper ist nicht vorbei, bevor die fette Dame singt.

Şişman kadın şarkı söyleyene kadar opera bitmedi.

Die Kathedrale Notre Dame in Paris stammt aus dem Mittelalter.

Paris'teki Notre Dame Katedrali Orta Çağ'dan kalmadır.

Ein Ritter ohne Dame war wie ein Baum ohne Blätter.

Hanımefendisi olmayan bir şövalye yapraksız bir ağaç gibiydi.

Du solltest dich hüten, eine Dame nach ihrem Alter zu fragen.

- Bir bayana yaşının sorulmayacağını bilecek kadar akıllı olmalısın.
- Bir bayana yaşını sormayacak kadar mantıklı olmalısın.

Der tapfere Ritter tritt vor und küsst der Dame die Hand.

Cesur şövalye ileri adım atıp bayanın elini öper.

Es gelang Tom nicht, Eindruck bei der jungen Dame zu schinden.

Tom genç bayanı etkilemekte başarısız oldu.

Vor kurzem habe ich im Zug eine attraktive ältere Dame gesehen.

Geçenlerde, trende çekici olgun bir kadın gördüm.

So wie sie eine Dame ist, so ist er ein Gentleman.

O bir bayan olduğu için, bu yüzden o bir beyefendi.

Es tut mir leid, meine Dame. Es muss ein Fehler vorliegen.

Üzgünüm bayan. Bir hata olmalı.

Die Dame, mit der du dich unterhalten hast, ist meine Schwester.

Konuştuğun bayan benim kız kardeşimdir.

Du musst anfangen, Verantwortung für dein Handeln zu übernehmen, junge Dame!

Eylemlerin için sorumluluk almaya başlaman gerekir, genç bayan.

In der Kathedrale Notre-Dame de Paris brach ein Feuer aus.

Paris'teki Notre-Dame Katedralinde bir yangın çıktı.

Ich bin kein polnischer Detektiv, meine Dame. Ich bin ein internationaler Detektiv.

Sevgili bayan, ben Polonyalı bir dedektif değilim. Ben uluslararası bir dedektifim.

Ich habe mich mit einer Dame unterhalten, die im Umweltschutz tätig ist.

Çevreyi korumak için çalışan bir bayanla röportaj yaptım.

Tom half einer alten Dame dabei, die Einkäufe in den Wagen zu laden.

Tom yaşlı bir kadının yiyeceklerini arabasına yüklemesine yardımcı oldu.

- Weißt du denn nicht, dass es unhöflich ist, eine Dame nach ihrem Alter zu fragen?
- Wissen Sie denn nicht, dass es unhöflich ist, eine Dame nach ihrem Alter zu fragen?

Bir bayana yaşını sormanın kabalık olduğunu bilmiyor musunuz?

- Sie ist eine sehr intelligente junge Dame.
- Sie ist eine sehr intelligente junge Frau.

Çok zeki genç bir hanımdır.

Wir haben diesen Stuhl umsonst bekommen, weil die Dame nebenan ihn nicht mehr wollte.

Yandaki bayan artık onu istemediği için biz bu sandalyeyi boşuna aldık.

Der junge Mann half der alten Dame, die Einkäufe in den Wagen zu laden.

Genç adam yaşlı kadının yiyeceklerini arabasına yüklemesine yardımcı oldu.

- Die fette Dame hielt einen Affen in ihren Armen.
- Die fette Frau hielt einen Affen.

Şişman kadın bir maymun tutuyordu.

Würden Sie mich mit der jungen Dame bekannt machen, die sich mit Frau Allen unterhält?

Bayan Allen ile konuşan genç kadını bana tanıtır mısın?

- Die alte Frau wies mir freundlich den Weg zum Bahnhof.
- Die alte Dame war so freundlich, mir den Weg zum Bahnhof zu weisen.
- Die alte Dame war so freundlich, mir den Weg zum Bahnhof zu zeigen.

Yaşlı hanımefendi bana istasyona giden yolu gösterecek kadar kibardı.

Ein guter Chirurg hat das Auge eines Adlers, das Herz eines Löwen und die Hand einer Dame.

İyi bir cerrah bir kartalın gözüne, bir aslanın kalbine ve bir hanımın eline sahiptir.

- Diese Briefe weisen sie als eine redliche Dame aus.
- Diese Briefe zeigen, dass sie eine ehrliche Frau ist.

Bu mektuplar onun dürüst bir kadın olduğunu gösteriyor.

Entschuldigen Sie, meine Dame, ich schäme mich so vor Ihnen zu weinen, ich kann meine Tränen jedoch nicht zurückhalten.

Affedersiniz hanımefendi, önünüzde böyle ağlıyor olmaktan utandım ama gözyaşlarıma hakim olamıyorum.

- Frau zu sein ist schwer. Man muss denken wie ein Mann, sich benehmen wie eine Dame, aussehen wie ein Mädchen und schuften wie ein Pferd.
- Es ist schwer eine Frau zu sein. Man muss wie ein Mann denken, sich wie eine Dame benehmen, wie ein Mädchen aussehen und wie ein Pferd arbeiten.

Kadın olmak zordur. Erkek gibi düşünmeyi, hanımefendi gibi davranmayı, genç kız gibi görünmeyi ve de eşek gibi çalışmayı gerektirir.