Translation of "Dão" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "Dão" in a sentence and their turkish translations:

Vacas dão leite.

İnekler süt verirler.

Eles dão o alerta.

Erken uyarı borusu ötüyor.

Eles dão castigos enormes

çok büyük cezalar veriyorlar

Eles dão as costas

alıyorlar sırtlarına

As vacas dão leite.

İnekler süt verir.

As vacas nos dão leite.

İnekler bize süt verir.

As abelhas nos dão mel.

Arılar bize bal temin eder.

Algumas pessoas não se dão bem.

Bazı insanlar geçinmezler.

Essas janelas dão para o sul.

- Bu pencereler güneye bakıyorlar.
- Bu pencereler güneye bakıyor.

Mas não dão sinais de o aceitar.

Ama onu kabul edeceğe benzemiyorlar.

Os professores dão aula o dia todo.

Öğretmenler tüm gün boyunca öğretirler.

Eles sempre dão atenção aos problemas ambientais.

Onlar dikkatlerini her zaman çevre sorunlarına verirler.

Tom e Maria se dão muito bem.

Tom ve Mary çok iyi anlaşırlar.

Dão as boas-vindas ao regresso do dia.

Günün gelişini selamlarlar.

Os meu amigos não me dão mais bola.

Arkadaşlarım artık benimle ilgilenmiyor.

As vacas nos dão muitas coisas das quais necessitamos.

İnekler ihtiyacımız olan birçok şey bize verirler.

Poucas coisas nos dão tanto prazer quanto a música.

Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.

As vacas nos dão leite e as galinhas, ovos.

- İnekler bize süt verir ve tavuklar, yumurta.
- İnekler bize süt, tavuklar da yumurta verir.
- İnekler bize süt verir, tavuklar da yumurta.

Vejo vários horizontes falsos, que dão a sensação de proximidade.

Çok fazla yanlış ufuk görüyorum ve yaklaştığımızı sanıyorum.

Uma ferradura e um trevo de quatro folhas dão sorte.

At nalı ve dört yapraklı yonca iyi şans getirir.

Tom e Mary se dão bem um com o outro.

Tom ve Mary birbirleri ile iyi geçinirler.

Não apenas do jeito que eles dão, esse é o enorme.

bir tek verdikleri şekilde değil yani muazzam olan.

- Algumas lojas descontam o preço.
- Algumas lojas dão-te um desconto.

Bazı mağazalar fiyatları indirdi.

Antes de dar fruto, as laranjeiras dão uma flor chamada "azahar".

Meyve vermeden önce, portakal ağaçları turuncu çiçekleri ile çiçek açar.

Tom e Mary não se dão bem um com o outro.

Tom ve Mary birbirleri ile geçinemezler.

Infelizmente, a minha esposa e a minha amante não se dão muito bem.

Ne yazık ki, karım ve sevgilim birlikte çok iyi geçinmezler.

Sabes perfeitamente que o Jamal e a Sara não se dão de todo.

Biliyorsun Jamal ve Sarah birbirleriyle geçinmezler.

O Tom e a Mary não se dão pois não têm nada em comum.

Ortak yönleri olmadığı için Tom ve Mary birbirleriyle geçinmiyor.

- Por que vocês não dão uma olhada?
- Por que você não dá uma olhada?

Neden bir bakmıyorsun?

Quanto tempo e energia você gasta em projetos que não lhe dão retorno financeiro?

Sana para kazandırmayan projelere ne kadar zaman ve enerji harcarsın?

O Tom e a Mary não se dão bem. Eles não têm nada em comum.

Tom ve Mary birbiriyle geçinmiyor. Onların ortak bir şeyi yok.

- Tom e Mary ensinam na mesma escola.
- Ambos Tom e Mary dão aula na mesma escola.

Tom ve Mary ikisi de aynı okulda öğretiyor.

Sentenças dão um contexto às palavras. Elas têm personalidade. Elas podem ser engraçadas, inteligentes, inspiradoras, bobas, tocantes, ofensivas.

Cümleler kelimelere içerik getirir. Cümlelerin kişilikleri vardır. Onlar komik, akıllı, aptal, anlayışlı, dokunaklı, incitici olabilirler.

- As cores do vestido e dos sapatos dela combinam bem.
- As cores de seu vestido e sapatos se dão bem juntas.

Onun elbisesinin ve ayakkabısının renkleri birlikte iyi gidiyor.

- Eu não tenho escolha a não ser comer o que eles me dão.
- Eu não tenho escolha a não ser comer o que elas me servem.

Onların bana servis ettiklerini yemekten başka seçeneğim yok.