Translation of "Viva" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "Viva" in a sentence and their turkish translations:

- Viva a república!
- Viva a República!

Yaşasın cumhuriyet!

Viva no momento, viva na eternidade!

Şu anda yaşa, sonsuza kadar yaşa!

- Hurra!
- Viva!

Yaşasın!

- A cobra está viva?
- A serpente está viva?

Yılan yaşıyor mu?

Viva a República!

Yaşasın cumhuriyet!

Viva a Rainha!

Kraliçe çok yaşa!

Viva a União Soviética!

Çok yaşa Sovyetler Birliği!

Viva a língua persa!

- Çok yaşa Farsça!
- Yaşasın Fars dili!

Quero que ele viva.

Onun yaşamasını istiyorum.

- Estou vivo.
- Estou viva.

Hayattayım.

Ela foi enterrada viva.

Canlı canlı gömüldü.

Estou feliz de estar viva.

Hayatta olduğma mutluyum.

- Eu não quero comer uma lagosta viva.
- Não quero comer uma lagosta viva.

Canlı bir ıstakoz yemek istemiyorum.

- Eu amo estar viva.
- Eu amo estar vivo.
- Amo estar viva.
- Amo estar vivo.

Ben hayatta olmayı seviyorum.

Embora ninguém viva, comande esses grupos

yaşamasına rağmen kimse bu guruplara komutanlık

A cobra está viva ou morta?

- Yılan diri mi yoksa ölü mü?
- Yılan sağ mı yoksa ölü mü?
- Yılan yaşıyor mu yoksa öldü mü?

- Viva e aprenda.
- Vivendo e aprendendo.

- Yaşa ve öğren.
- Yaşayın ve öğrenin.

Eu nunca vi uma baleia viva.

Canlı bir balinayı asla görmedim.

- Ele está vivo.
- Ela está viva.

O yaşıyor.

Não havia uma alma viva lá.

Orada yaşayan bir ruh yoktu.

A sua mãe ainda está viva?

Annen hâlâ yaşıyor mu?

Não há viva alma por aqui.

Buralarda yaşayan biri yok.

Não me esquecerei dela enquanto viva.

Yaşadığım sürece onu asla unutmayacağım.

Nunca esquecerei sua gentileza enquanto estiver viva.

İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.

Não voltarei a vê-lo enquanto viva.

- Yaşadığım sürece onu bir daha görmeyeceğim.
- Yaşadığım sürece onu tekrar hiç görmeyeceğim.
- Hayatım boyunca onunla bir daha görüşmeyeceğim.

Tom foi queimado por uma água-viva.

- Tom bir deniz anası tarafından sokuldu.
- Tom bir denizanası tarafından sokuldu.

- Vida longa à Rainha!
- Viva a Rainha!

Kraliçe çok yaşa!

Trabalhe para viver; não viva para trabalhar!

Yaşamak için çalış; çalışmak için yaşama!

Trabalhe para viver, não viva para trabalhar.

Yaşamak için çalışın, çalışmak için yaşamayın.

- Por que estou vivo?
- Por que eu estou vivo?
- Por que estou viva?
- Por que eu estou viva?

Ben neden hayattayım?

- Vive e deixa viver.
- Viva e deixe viver.

Yaşa ve yaşat.

Tom acha que a Mary ainda está viva.

Tom, Mary'nin hala hayatta olduğunu düşünüyor.

- Ele ainda está vivo.
- Ela ainda está viva.

Hâlâ hayatta.

O mundo é uma imagem viva de Deus.

Dünya, Tanrı'nın yaşayan bir görüntüsüdür.

Eu queria que ela estivesse viva nesse momento.

Keşke o şimdi hayatta olsa.

Você quer ser estimado? Viva com pessoas estimáveis.

Saygı duyulmak ister misiniz? Saygıdeğer insanlarla yaşayın.

Tom não pôde descobrir como Maria conseguiu permanecer viva.

Tom Mary'nin nasıl hayatta kalabildiğini çözemedi.

Você só tem uma vida. Viva-a feliz e eficazmente.

Sadece bir tane hayatın var. Onu mutlu ve başarılı bir şekilde yaşa.

Fadil não sabia se a Layla estava viva ou morta.

- Fadıl, Leyla'nın hayatta olup olmadığını bilmiyordu.
- Fadil , Layla hayatta mı deil mi bilmiyordu

Embora ela viva nos Estados Unidos, o Tom não fala inglês.

Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşamasına rağmen Tom İngilizce konuşamıyor.

Esqueça o passado, viva o presente e pense sobre o futuro.

- Geçmişi unut, şu anı yaşa, geleceği düşün.
- Geçmişi unut, şimdide yaşa, geleceği düşün.

- Tom não sabe que estou vivo.
- Tom não sabe que estou viva.

Tom yaşadığımı bilmiyor.

E qualquer ser que viva aqui não vai querer ficar por muito tempo.

ve orada yaşayan ne varsa orada kalmayı artık istemeyecektir.

- Estou feliz que você ainda esteja vivo.
- Estou feliz que você ainda esteja viva.
- Eu estou feliz que você ainda esteja vivo.
- Eu estou feliz que você ainda esteja viva.

Hâlâ hayatta olduğuna sevindim.

- Viva a União Soviética!
- Longa vida à União Soviética!
- Vida longa à União Soviética!

Çok yaşa Sovyetler Birliği!

Sonhe como se você fosse viver para sempre. Viva como se fosse morrer hoje.

Sonsuza kadar yaşayacakmışsın gibi hayal et. Bugün ölecekmişsin gibi yaşa.

Em vez de viver cem anos como um coelho, viva um dia como um tigre.

Bir tavşan gibi yüz yıl yaşamaktansa, bir kaplan gibi bir gün yaşa.

- Pensei que jamais o veria vivo de novo.
- Pensei que jamais a veria viva outra vez.

Seni tekrar canlı görmeyeceğimi düşünüyordum.

A maioria das ferroadas de água-viva não é mortal, no entanto muitas são bem dolorosas.

Çoğu denizanası sokmaları ölümcül değil ama çoğu yine de oldukça ağrılıdır.

- Se eu tivesse pegado aquele avião, não estaria vivo agora.
- Se eu tivesse pegado aquele avião, não estaria viva agora.

Eğer o uçağa binmiş olsaydım şu an hayatta olmazdım.

- Eu não fazia ideia de que você ainda estava vivo.
- Eu não fazia ideia de que você ainda estava viva.

Hâlâ hayatta olduğun konusunda hiçbir fikrim yoktu.

Enquanto o espírito humano florescer neste planeta, a música em alguma forma viva vai acompanhá-lo e sustentá-lo, dando-lhe expressivo significado.

İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.

Não se precisa de muita coisa para se ser feliz: olhos que possam distinguir, um coração que compreenda e uma alma que viva é o quanto basta.

Mutlu olmak için çok şeye gerek yok. Gözün görsün, kalbin anlasın ve ruhun yaşasın.