Translation of "Parlak" in Dutch

0.014 sec.

Examples of using "Parlak" in a sentence and their dutch translations:

Ay parlak.

De maan is helder.

O parlak.

Het is glanzend.

Ay çok parlak.

De maan is zo helder.

Kan parlak kırmızıydı.

- Het bloed was felrood.
- Het bloed was helderrood.

Ay parlak parlıyor.

De maan schijnt helder.

Güneş bugün parlak.

De zon schijnt fel vandaag.

Ay parlak parlıyordu.

De maan scheen helder.

Dolunay en parlak hâlinde.

De volle maan is op zijn helderst.

Parlak bir geleceğin var.

- Je hebt een zonnige toekomst.
- Je hebt een hoopvolle toekomst.
- Je hebt een rooskleurige toekomst.
- Je hebt een zonnige toekomst in het verschiet.
- Je hebt een zonnige toekomst voor je liggen.

O parlak bir fikir.

Dat is een briljant idee.

Umutlar çok parlak değil.

De vooruitzichten zijn niet al te rooskleurig.

Ne parlak bir fikir!

Wat een briljant idee!

Güneş parlak bir şekilde parladı.

De zon scheen helder.

Başka parlak fikirleriniz var mı?

Nog andere slimme ideeën?

Ardından disko topundan gelen parlak noktalar

gevolgd door heldere stippen van de discobal

İri ve parlak gözlerinin içine baktım

Ik keek in zijn grote, glanzende ogen.

Her zaman parlak renkli kravat takıyorsun.

Je draagt altijd een schreeuwerige stropdas.

Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.

Mars is een veelbelovende plaats waar we misschien kunnen wonen.

Her zaman parlak bir kravat takıyorsun.

Je draagt altijd een schreeuwerige stropdas.

O, dünyadaki en parlak adam değil.

Hij heeft het buskruit niet uitgevonden.

Parlak dolunayın altında... ...ailesinden normalden fazla uzaklaşıyor.

Onder de heldere maan... ...raakt hij verder van zijn ouders verwijderd.

Ormandaki bu parlak yeni şeyi fark etti.

Ze ziet iets glimmends in het bos.

Hava yarın daha parlak olursa harika olur.

Het zou mooi zijn als het morgen zou opklaren.

Fakat yüksek sesler ve parlak ışıklar kafa karıştırıcı.

Maar lawaai en felle lichten desoriënteren haar.

Parlak kırmızı bir uğur böceği, parmağımın ucuna indi.

Een felrood lieveheersbeestje landde op mijn vingertop.

Parlak yıldızlar ile takımyıldızlarının. Böylece nokta atışıyla yerini bulur.

...de felle sterren en de constellaties... ...om met grote precisie zijn weg te vinden.

En iyi idarecisi olarak kabul edilen parlak bir komutandı

Suchet was een briljante commandant, algemeen beschouwd als de beste bestuurder in het leger van

. Ney'in kendisini parlak bir taktik lideri yapan saldırgan içgüdüsünün

Er waren al tekenen dat Ney's agressieve instinct, dat hem een ​​briljante

Yine de birkaç Polisi'nden biriydi parlak ve akıllı ajanda,

vermogen om een ​​meesterlijke slag te leveren, of zijn troepen tot de overwinning te inspireren, met de tijd afnam.

Bir tıp doktoru olarak Tom'un parlak bir kariyeri var.

Tom heeft een glansrijke carrière als arts.

Ama bu gece Ay parlak. O yüzden flamingoların şansı var.

Maar vanavond is de maan fel. Dus maken flamingo's een kans.

Sağa gitmeye karar verirsek parlak güneşin altına çıkma riskine gireriz.

Of we besluiten naar rechts te gaan... ...waar we blootgesteld worden aan de zon.

Parlak bir bağımsız kampanyada, Avusturyalıları Nice yakınlarında tuttu, sonra onları

In een briljante onafhankelijke campagne hield hij de Oostenrijkers vast in de buurt van Nice, en joeg ze vervolgens

Asker ve parlak bir taktikçi ... ateşli mizacı onu alt etmedikçe.

soldaat en briljante tacticus ... tenzij zijn vurige temperament de overhand kreeg.

Ve daha iyi ve parlak bir gelecek görüşümüzü karartmasına izin verdik.

en onze visie op een betere en mooiere toekomst verduisterden.

Savaşarak İtalya'daki ilk, parlak seferinde Napolyon'un altında hizmet vermeye devam etti

bij Lodi, Castiglione en Bassano.

Tom pantolonunun paçalarını sıvadı böylece insanlar onun parlak kırmızı çoraplarını görebildi.

Tom rolde zijn broekspijpen op, zodat men zijn knalrode sokken kon zien.

General Mack'in Ulm'deki güçleri üzerindeki tuzağı kapatan parlak bir eylem kazandığında doğrulandı

de val voor generaal Mack's troepen bij Ulm sloot.

Bu süreçte organize ve kararlı bir komutan ve parlak bir taktikçi olarak ün kazandı.

Daarbij verwierf hij een reputatie als een georganiseerde en beslissende commandant en een briljante tacticus.

- O, geleceği çok parlak genç bir adamdır.
- O, çok umut verici genç bir adamdır.

Het is een zeer beloftevolle jongeman.

Düşünerek, artık kendini kanıtlamış bir tugay komutanıydı . 1799'da, General Bernadotte'nin parlak raporlarını takiben, sonunda

In 1799, na gloeiende rapporten van generaal Bernadotte, aanvaardde hij uiteindelijk de rang van

Yapraklar hafif bir rüzgarla öyle salınıyordu ki parlak ışık huzmeleri gökyüzünden yere doğru adeta göz kırparak düşüyordu

De bladeren ritselden in de zachte bries zodat de sterren glinsterden.