Translation of "Dizlerinin" in English

0.037 sec.

Examples of using "Dizlerinin" in a sentence and their english translations:

Dizlerinin üstüne çök.

Get on your knees.

O, dizlerinin üzerine çöktü.

He collapsed to his knees.

O, dizlerinin titrediğini hissetti.

She felt her knees tremble.

Tom dizlerinin üzerine çöktü.

Tom got down on his knees.

Tom dizlerinin üstüne düştü.

Tom dropped to his knees.

Tom'un dizlerinin bağı çözüldü.

Tom's knees buckled.

Tom dizlerinin titrediğini hissetti.

Tom felt his knees tremble.

Dizlerinin üzerinde Tanrı'ya dua etti.

She prayed to God on her knees.

Kiliseye girince dizlerinin üstüne çöktü.

She knelt down as she came into the church.

Nancy dirseklerini dizlerinin üstüne koydu.

Nancy put her elbows on her knees.

Tom ellerini dizlerinin üzerine koydu.

- Tom placed his hands on his knees.
- Tom put his hands on his knees.

Bebek ellerinin ve dizlerinin üstünde süründü.

The baby crawled on hands and knees.

Çocuk tökezledi ve dizlerinin üstüne düştü.

The kid stumbled and fell to his knees.

Dua etmek için dizlerinin üstüne çöktü.

She went down on her knees to pray.

O yaklaştı ve dizlerinin üzerine düştü.

He approached and fell on his knees.

Karşıdan karşıya geçerken dizlerinin üzerine düştü.

She fell on her knees while crossing the street.

Dizlerinin üzerinde yaşamaktansa ayakta ölmek daha iyidir.

Better to die standing than to live on your knees.

Kilisede birçok kişi dizlerinin üzerinde dua eder.

In church many people get on their knees to pray.

Ebeveynlerim dizlerinin üstünde yürümenin kötü şans olduğunu söyledi.

My parents said it's bad luck to walk on your knees.

Mary yerde oturdu ve kollarını dizlerinin etrafına sardı.

Mary sat on the floor and wrapped her arms around her knees.

- "Ah! Ben ölüyorum" dedi Pierrette dizlerinin düşerken. "Beni kim kurtaracak?"
- Pierrette dizlerinin düşerken "Ah! Ben ölüyorum" dedi. "Beni kim kurtaracak?"

"Ah! I'm dying," said Pierrette, falling to her knees. "Who will save me?"

Tom, Mary'nin küpesini bulabilmek için el ve dizlerinin üzerinde yeri yokladı.

Tom felt around the floor on his hands and knees, trying to find Mary's earring.

"Dik durarak ölmek, dizlerinin üstünde yaşamaktan iyidir." "O halde neden hala hayattasın?"

"It's better to die on your feet than to live on your knees." "Then why are you still alive?"

Tom restoranda herkesin önünde dizlerinin üzerine çöktü, cebinden bir elmas yüzük çıkardı ve herkes alkışlarken Mary'ye evlenme teklif etti.

Tom got down on his knees in front of everyone in the restaurant, pulled a diamond ring out of his pocket and proposed to Mary, to the applause of all present.