Translation of "Gözünü" in English

0.014 sec.

Examples of using "Gözünü" in a sentence and their english translations:

Gözünü karart.

Take a leap of faith.

Gözünü açtı.

He opened his eyes.

- Gözünü biraz kapat.
- Gözünü kısa süreliğine kapa.

Close your eyes for a few moments.

O, gözünü kırpmadı.

He did not sleep a wink.

Gözünü nasıl morarttın?

How did you get that black eye?

Gözünü kapıdan ayırma.

Keep an eye on the door.

Gözünü cüzdanından ayırma

Keep an eye on your wallet.

Onun gözünü korkuttu.

He intimidated her.

- Kim onun gözünü morarttı?
- Onun gözünü böyle kim morartmış?

Who gave him that black eye?

Ortaokulda öğretmeninin gözünü morartıyor

eyeshadow the teacher in middle school

O, gözünü kapalı tuttu.

She kept her eyes closed.

Tom gözünü bile kırpmadı.

- Tom hasn't slept a wink.
- Tom didn't sleep a wink.

Lütfen gözünü çocuğumdan ayırma.

Please keep your eye on my child.

Neredeyse bir gözünü kaybediyordu.

He came close to losing an eye.

- Gözlerini açtı.
- Gözünü açtı.

She opened her eyes.

Tom bir gözünü kapattı.

Tom closed one eye.

Gözünü seveyim, onu söyleme!

For goodness' sake, don't say that!

Sen onların gözünü korkutuyorsun.

You intimidate them.

Senin gözünü kim morarttı?

Who gave you that black eye?

Onun gözünü kim morarttı?

Who gave her that black eye?

Tom'un gözünü kim morarttı?

Who gave Tom that black eye?

Tom'un gözünü morartan benim.

I'm the one who gave Tom a black eye.

Mary neredeyse gözünü kaybediyordu.

Mary almost lost her eye.

Çocuk hırsızları Tom'un gözünü bağladı.

The kidnappers blindfolded Tom.

Tom neredeyse bir gözünü kaybediyordu.

- Tom came close to losing an eye.
- Tom almost lost his eye.
- Tom almost lost an eye.

Tom'un gözünü korkutmasına izin verme.

Don't let Tom intimidate you.

Senin gözünü korkutmasına izin verme.

Don't let her intimidate you.

Çocuk hırsızları onların gözünü bağladı.

The kidnappers blindfolded them.

Tom Mary'nin gözünü korkutmaya çalıştı.

Tom tried to intimidate Mary.

Tom Mary'nin bir gözünü morarttı.

Tom gave Mary a black eye.

Tom, gözünü kimin morarttığını hatırlamıyor.

Tom has no recollection of how he got his black eye.

Tom dün gece gözünü kırpmadı.

Tom didn't sleep a wink last night.

Her zaman gözünü dört aç.

Be alert at all times.

Mary'nin gözünü morartan kişi Tom'du.

Tom was the one who gave Mary that black eye.

Sami, Leyla'nın bir gözünü morarttı.

Sami gave Layla a black eye.

Tom'un sana gözünü kırptığını gördüm.

I saw Tom wink at you.

1066'da gözünü İngiliz tahtına dikti.

1066 set his sights on the English throne.

Angela o gece gözünü bile kırpmadı.

Angela didn't sleep a wink that night.

Tom harita için torpido gözünü aradı.

Tom searched the glove compartment for a map.

- Gözünü benden kaçırma.
- Yüzünü benden çevirme.

Don't look away from me.

Tom'un bu gece gözünü kırpmayacağından eminim.

I bet Tom doesn't sleep a wink tonight.

Seni gözünü dikmiş onlara bakarken gördüm.

I saw you staring at them.

Tom dün gece gözünü kırpmadığını söyledi.

- Tom said he didn't sleep a wink last night.
- Tom said that he didn't sleep a wink last night.

Mary'nin gözünü morartan kişi Tom değildi.

Tom wasn't the one who gave Mary that black eye.

Mary'nin gözünü morartan kişi Tom değil.

Tom isn't the one who gave Mary that black eye.

Mary'nin bir gözünü patlatan kişi Tom'dur.

- Tom is the one who gave Mary that black eye.
- Tom is the one who gave Mary a black eye.

- Ona göz kulak ol.
- Ondan gözünü ayırma.

Keep an eye on him.

- Karga karganın gözünü oymaz.
- İt iti ısırmaz.

A dog does not eat a dog.

Tom torpido gözünü açtı ve ruhsatını çıkardı.

Tom opened the glove compartment and took out his registration.

Gözünü seveyim, lütfen ona karşı kibar ol.

For goodness' sake, please be nice to him.

- Bu onların gözünü korkutabilir.
- Bu gözlerini korkutabilir.

It might intimidate them.

- Tom hastanede uyandı.
- Tom gözünü hastanede açtı.

Tom woke up in the hospital.

Tom'un senin gözünü korkutmasına izin verecek misin?

Are you going to let Tom push you around?

Mary'nin bir gözünü morartan kişi Tom değildi.

Tom wasn't the one who gave Mary a black eye.

Mary'nin bir gözünü morartan kişi Tom değil.

Tom isn't the one who gave Mary a black eye.

Neden öyle deliler gibi konuşuyorsun gözünü seveyim demiş

Why do you speak like crazy, he said I love your eyes

- Kimse Tom'un gözünü korkutmadı..
- Kimse Tom'u tehdit etmedi.

- No one threatened Tom.
- Nobody threatened Tom.

- Beni dinle, sana yalvarıyorum.
- Gözünü seveyim beni dinle.

Listen to me, I beg of you.

Tom torpido gözünü açtı ve güneş gözlüğünü çıkardı.

Tom opened the glove compartment and got out a pair of sunglasses.

Skura gözünü açtığında Yanni'yi orasını burasını mıncıklarken buldu.

Skura woke up to find Yanni fondling her.

Tom torpido gözünü açtı ve bir güneş gözlüğü çıkardı.

Tom opened the glove compartment and took out a pair of sunglasses.

- Yalvarırım bunu dikkatli yap.
- Gözünü seveyim bunu dikkatli yap.

I beg you to do it carefully.

Sen gerçekten Mary'nin gözünü morartanın Tom olduğunu mu düşünüyorsun?

- Do you really think it was Tom who gave Mary that black eye?
- Do you really think that it was Tom who gave Mary that black eye?

Tom torpido gözünü açtı ve ruhsatın eksik olduğunu fark etti.

Tom opened the glove compartment and noticed the registration was missing.

- Çocuklara dikkat et.
- Çocuklara göz kulak ol.
- Gözünü çocuklardan ayırma.

Keep an eye on the kids.

- Tom tavana bakıyordu.
- Tom gözünü tavana dikmişti.
- Tom tavana bakıyordu

Tom was looking up at the ceiling.

- Uyanınca tanımadığı bir odada bulmuştu kendini.
- Gözünü bilmediği bir odada açtı.

He awoke to find himself in a strange room.

- Araba kullanırken gözünü asla yoldan ayırmamalısın.
- Araba kullanırken gözünüzü asla yoldan ayırmamalısınız.

You should never take your eyes off the road while you're driving.

- Dan açtı ağzını yumdu gözünü.
- Dan'ın tepesinin tası attı.
- Dan küplere bindi.

Dan flew into a rage.

- Bana niye dik dik bakıyorsun?
- Bana niye gözünü dikiyorsun?
- Neden bana dik dik bakıyorsun?
- Neden bana dik dik bakıyorsunuz?
- Neden bana bakıyorsun?

Why are you staring at me?