1. Home
  2. Translation in context
  3. Turkish-English
  4. Konuşamayacak

Translation of "Konuşamayacak" in English

0.014 sec.

Examples of using "Konuşamayacak" in a sentence and their english translations:

Konuşamayacak kadar çok şaşırmıştım.

I was too surprised to speak.

O konuşamayacak kadar öfkeliydi.

He was so angry he couldn't speak.

Konuşamayacak kadar çok şaşırdım.

I was too astonished to speak.

Konuşamayacak kadar çok yorgunum.

I'm too tired to talk.

Konuşamayacak kadar çok açtım.

I was too hungry to speak.

Yabancı konuşamayacak kadar çok şaşırmıştı.

The stranger was too surprised to speak.

O, konuşamayacak kadar çok yorgundu.

- She was too much fatigued to speak.
- She was too tired to speak.

Şu kadınlar konuşamayacak kadar şaşkındılar.

Those women were too surprised to speak.

Tom konuşamayacak kadar çok güçsüz.

Tom is too weak to talk.

Tom konuşamayacak kadar çok sinirliydi.

Tom was too nervous to speak.

Tom konuşamayacak kadar çok şaşkındı.

Tom was too surprised to talk.

Tom konuşamayacak kadar çok yorgundu.

Tom was too tired to speak.

Tom konuşamayacak kadar çok sarsılmıştı.

Tom was too shaken to speak.

Tom, konuşamayacak kadar şok olmuştu.

Tom was too shocked to speak.

Tom konuşamayacak kadar çok yorgun.

Tom is too tired to talk.

Tom konuşamayacak kadar çok sarhoştu.

Tom was too groggy to speak.

O, kızlarla konuşamayacak kadar çok utangaçtır.

He is too shy to talk to girls.

Şimdi Tom'la konuşamayacak kadar çok meşgulüm.

I'm too busy to talk with Tom right now.

Tom'un konuşamayacak kadar çok ağrısı vardı.

Tom was in too much pain to speak.

O konuşamayacak kadar çok şok oldu.

She was too shocked to speak.

Konuşamayacak kadar çok meşgul değilsin, değil mi?

- You're not too busy to talk, are you?
- You aren't too busy to talk, are you?

Bir an için, Tom konuşamayacak kadar şaşırmıştı.

For a moment, Tom was too surprised to speak.

Şimdi onlar seninle konuşamayacak kadar çok meşguller.

They're too busy to talk to you now.

Ondan hoşlanıyorum ama onunla konuşamayacak kadar utangacım.

I like him, but I'm too shy to talk to him.

Tom şimdi seninle konuşamayacak kadar çok meşguldür.

Tom is too busy now to talk to you.

Tom'a onunla konuşamayacak kadar çok meşgul olduğum söyledim.

- I told Tom that I was way too busy to talk to him.
- I told Tom I was way too busy to talk to him.

Ben onun seninle konuşamayacak kadar utangaç olduğunu düşünüyorum.

I think she's too shy to talk to you.

Tom bizimle konuşamayacak kadar çok meşgul olduğunu söyledi.

- Tom said you were too busy to talk to us.
- Tom said that you were too busy to talk to us.

Sen her zaman benimle konuşamayacak kadar çok meşguldün.

You were always too busy to talk to me.

Leyla kendini Sami ile konuşamayacak kadar utangaç hissetti.

Layla felt too shy to talk to Sami.

Tom, Mary'yi seviyor, ama o onunla konuşamayacak kadar utangaç.

Tom likes Mary, but he's too shy to talk to her.

- Tom konuşmak için çok üzgündü.
- Tom konuşamayacak kadar üzgündü.

Tom was too upset to speak.

- Tom konuşmak için çok korkmuştu.
- Tom konuşamayacak kadar korkmuştu.

Tom was too scared to talk.

- Tom, Mary'yle konuşmak için fazla utangaçtı.
- Tom, Mary'yle konuşamayacak kadar utangaçtı.

Tom was too shy to talk to Mary.

Maalesef, o yabancı Uygurca konuşamayacak gibi görünüyor. Ben, onun ne demek istediğini bilmiyorum.

Unfortunately, that foreigner doesn't seem to speak Uyghur. I don't know what he wanted to say.