Translation of "Oynamasını" in English

0.005 sec.

Examples of using "Oynamasını" in a sentence and their english translations:

Çocukların oynamasını izledik.

We watched the children play.

Tenis oynamasını biliyorum.

I can play tennis.

Tavla oynamasını bilmiyorum.

I don't know how to play backgammon.

Golf oynamasını bilmiyorum.

I don't know how to play golf.

Dama oynamasını biliyorum.

I know how to play checkers.

Onların Beyzbol oynamasını izledik.

We watched them play baseball.

Rüzgarın saçlarınla oynamasını seviyorum.

I like how the wind plays with your hair.

Tom çocukların oynamasını izledi.

Tom watched the children play.

Mary çocukların oynamasını izledi.

Mary watched the children play.

Çocukların oynamasını izleyerek eğleniyorum.

I'm having fun watching the children playing.

O, onun poker oynamasını istemedi.

She didn't want him to play poker.

Grip onun golf oynamasını engelledi.

The flu prevented him from playing golf.

Tom Mary'nin çocuklarıyla oynamasını istemiyordu.

Tom didn't want Mary to play with his kids.

Çocuklarımın Tom'la oyun oynamasını istemiyorum.

I don't want my children to play with Tom.

Tom'un seninle golf oynamasını isteyebileceğini düşündüm.

- I thought you might want Tom to play golf with you.
- I thought that you might want Tom to play golf with you.

Tom Mary'nin kendisiyle tenis oynamasını istedi.

Tom asked Mary to play tennis with him.

Tom Mary'nin onunla tenis oynamasını istedi.

Tom wanted Mary to play tennis with him.

Tom bankta oturdu, çocukların oynamasını izledi.

Tom sat on the bench, watching the children play.

Tom Mary'nin onun çocuğuyla oynamasını istemiyordu.

Tom didn't want Mary to play with his kid.

Tom Mary'nin diğer çocuklarla oynamasını izledi.

Tom watched Mary playing with the other children.

Tom, Mary'nin onunla satranç oynamasını istedi.

Tom wanted Mary to play chess with him.

Tom ve Mary'nin el topu oynamasını izledik.

We watched Tom and Mary playing handball.

Tom Mary'nin dışarı gitmesini ve oynamasını istedi.

Tom wanted Mary to go outside and play.

- Tenis oynayabilirim.
- Ben tenis oynayabilirim.
- Tenis oynamasını biliyorum.

I can play tennis.

Tom'un arkadaşları onun dışarı gelmesini ve oynamasını istedi.

Tom's friends asked him to come out and play.

Tom bir ağacın gölgesinde oturdu, çocuklarının oynamasını izledi.

Tom sat in the shade of a tree, watching his children play.

Oğlumun beyzbol oynamasını izlemek zorundayım ve onunla gurur duyuyorum.

I got to watch my son playing baseball and I was proud of him.