1. Home
  2. Translation in context
  3. Turkish-English
  4. Verilmediğini

Translation of "Verilmediğini" in English

0.010 sec.

Examples of using "Verilmediğini" in a sentence and their english translations:

Tom'un şekerleme yemesine izin verilmediğini düşündüm.

- I thought Tom wasn't allowed to eat candy.
- I thought that Tom wasn't allowed to eat candy.

Tom'un ziyaretçi almasına izin verilmediğini düşündüm.

- I thought Tom wasn't allowed to have visitors.
- I thought that Tom wasn't allowed to have visitors.

Tom bunu yapmamıza izin verilmediğini söylemedi.

Tom didn't say we weren't allowed to do this.

Tom neden gitmesine izin verilmediğini anlamadı.

Tom didn't understand why he wasn't allowed to go.

Onu yapmama izin verilip verilmediğini bilmiyorum.

I don't know if I'm allowed to do that.

Tom onu yapmasına izin verilmediğini söyledi.

- Tom said he wasn't allowed to do that.
- Tom said that he wasn't allowed to do that.

Tom onu yapmama izin verilmediğini söyledi.

- Tom said I wasn't allowed to do that.
- Tom said that I wasn't allowed to do that.

Tom bunu yapmasına izin verilmediğini söyledi.

- Tom said he's not allowed to do that.
- Tom said he isn't allowed to do that.
- Tom said that he's not allowed to do that.

Evcil hayvanlara izin verilmediğini söylemeye gerek yok.

It goes without saying that pets are not allowed.

Tom bize yardım etmeye izin verilmediğini söyledi.

Tom told us he wasn't allowed to help.

Tom Mary'nin bunu yapmasına izin verilmediğini söylüyor.

- Tom says Mary isn't permitted to do that.
- Tom says that Mary isn't permitted to do that.

Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin verilmediğini söyledi.

- Tom said Mary isn't allowed to do that.
- Tom said that Mary isn't allowed to do that.

Tom'un bunu yapmasına izin verilip verilmediğini bilmiyordum.

I didn't know whether Tom would be permitted to do that or not.

Bu müzede fotoğraf çekmemize izin verilmediğini söyledi.

He said that we weren't allowed to take photographs in this museum.

Tom'a Mary'yi hastanede ziyaret etmesine izin verilmediğini söyledim.

I told Tom he was no longer allowed to visit Mary in the hospital.

Tom'un neden oraya gitmesine izin verilmediğini anlamak kolay.

It's easy to understand why Tom wasn't allowed to go there.

Bu odaya girmesine izin verilmediğini Tom'a söyledin mi?

- Did you tell Tom he's not allowed in this room?
- Did you tell Tom he isn't allowed in this room?

Tom'un onu yapmasına izin verilip verilmediğini biliyor musun?

Do you know if Tom is allowed to do that?

Tom'a bunu yapmasına izin verilip verilmediğini biliyor musun?

Would you know if Tom is permitted to do that?

Tom artık bizim bunu yapmamıza izin verilmediğini söyledi.

- Tom said we weren't permitted to do that anymore.
- Tom said that we weren't permitted to do that anymore.

Tom bize bu müzede fotoğraf çekmek için izin verilmediğini söyledi.

Tom said that we weren't allowed to take photographs in this museum.

Tom, Maryye neden bunu yapmak için izin verilmediğini bilmek istedi.

Tom wanted to know why Mary wasn't allowed to do that.

- Onu yapmama izin verilmediğini düşünüyorum.
- Sanırım bunu yapmam yasak.
- Sanırım bunu yapmama izin yok.

I think I'm not allowed to do that.

Tom mayoyu daha büyük bir bedenle değiştirmeye çalıştı fakat tezgahtar ona izin verilmediğini söyledi.

Tom tried to return the swimsuit for a larger size, but the clerk told him that wasn't allowed.