1. Home
  2. Translation in context
  3. Turkish-English
  4. Yemediğini

Translation of "Yemediğini" in English

0.007 sec.

Examples of using "Yemediğini" in a sentence and their english translations:

Et yemediğini duydum.

I heard you don't eat meat.

Et yemediğini söyledi.

He said that he doesn't eat meat.

Tom et yemediğini söyledi.

- Tom said he didn't eat meat.
- Tom said that he didn't eat meat.

Et yemediğini söylediğini düşündüm.

- I thought you said that you didn't eat meat.
- I thought that you said you didn't eat meat.
- I thought that you said that you didn't eat meat.

Tom'un et yemediğini düşünmüştüm.

- I thought Tom didn't eat meat.
- I thought that Tom didn't eat meat.

Tom hiç enginar yemediğini söylüyor.

Tom says that he has never eaten an artichoke.

Senin et yemediğini söylediğini sanıyordum.

- I thought you said you didn't eat meat.
- I thought that you said you didn't eat meat.
- I thought that you said that you didn't eat meat.

Tom domuz eti yemediğini söyledi.

- Tom said he doesn't eat pork.
- Tom said that he doesn't eat pork.

Tom bana et yemediğini söyledi.

- Tom told me he doesn't eat meat.
- Tom told me he didn't eat meat.
- Tom told me that he didn't eat meat.
- Tom told me that he doesn't eat meat.

Mary bana et yemediğini söyledi.

Mary told me she doesn't eat meat.

Tom, Mary'nin tatlı yemediğini söylüyor.

Tom says that Mary didn't eat dessert.

Tom Mary'nin peynir yemediğini söyledi.

Tom said that Mary doesn't eat cheese.

Tom Mary'nin brokoli yemediğini söyledi.

- Tom said Mary didn't eat broccoli.
- Tom said that Mary didn't eat broccoli.

Tom hiç suşi yemediğini söyledi.

- Tom said he's never eaten sushi.
- Tom said that he's never eaten sushi.

Arkadaşlarına hiç et yemediğini söylemiş.

He told his friends that he never ate meat.

Tom arkadaşlarına hiç et yemediğini söyledi.

- Tom told his friends that he never eats meat.
- Tom told his friends he never eats meat.

Buradaki herkes domuz eti yemediğini biliyor.

- Everyone here knows you don't eat pork.
- Everybody here knows you don't eat pork.
- Everyone here knows that you don't eat pork.
- Everybody here knows that you don't eat pork.

Neden et yemediğini söyler misin lütfen?

Please tell me why you don't eat meat.

Tom arkadaşlarına asla et yemediğini söyledi.

Tom told his friends that he never ate meat.

Tom Mary'nin niçin et yemediğini bilmiyor.

Tom doesn't know why Mary doesn't eat meat.

Tom üç gündür yemek yemediğini söylüyor.

Tom says he hasn't eaten in three days.

Tom artık domuz eti yemediğini söyledi.

- Tom said he doesn't eat pork anymore.
- Tom said that he doesn't eat pork anymore.

Tom, Mary'nin yaptığı güveci yemediğini söyledi.

Tom told us he wouldn't eat the stew that Mary had made.

Tom bana Mary'nin kahvaltı yemediğini söyledi.

Tom told me Mary didn't eat breakfast.

Mary bana domuz eti yemediğini söyledi.

Mary told me she doesn't eat pork.

Tom, hiç çiğ balık yemediğini söylüyor.

Tom says that he's never eaten raw fish.

Tom, hiç Tayland yemeği yemediğini söylüyor.

- Tom says he's never eaten Thai food.
- Tom says that he's never eaten Thai food.

Tom'un önceden yemek yeyip yemediğini biliyor musun?

Do you know if Tom has already eaten?

Tom Mary'ye domuz eti yiyip yemediğini sordu.

Tom asked Mary if she ate pork.

Bana hiç Çin yemeği yemediğini mi söylüyorsun?

Are you telling me you've never eaten Chinese food?

Neden kafasına düşen elmayı yemediğini merak ediyorum.

I wonder why he didn't eat the apple that fell on his head.

O onu osurttuğu için fasulye yemediğini söylüyor.

He says he doesn't eat beans because it makes him fart.

Tom'un neden öğle yemeği yemediğini biliyor musun?

Do you know why Tom didn't eat lunch?

Tom bana senin domuz eti yemediğini söyledi.

Tom told me you didn't eat pork.

Mary'nin neden et yemediğini Tom'un bildiğini sanmıyorum.

- I don't think Tom knows why Mary doesn't eat meat.
- I don't think that Tom knows why Mary doesn't eat meat.

Tom senin için pişirdiği pastayı yemediğini biliyor.

- Tom knows you didn't eat the cake he baked for you.
- Tom knows that you didn't eat the cake he baked for you.

Tom, Mary'nin neredeyse hiç kuşkonmaz yemediğini söyledi.

- Tom said Mary hardly ever eats asparagus.
- Tom said that Mary hardly ever eats asparagus.

Tom Mary'nin neden hiç yemek yemediğini biliyor.

Tom knows why Mary didn't eat any dinner.

Tom, Mary'nin hiç öğle yemeği yemediğini biliyor.

- Tom knows that Mary didn't eat any lunch.
- Tom knows Mary didn't eat any lunch.

Tom, Mary'ye öğle yemeği yeyip yemediğini sordu.

Tom asked Mary if she'd eaten lunch.

Tom bana Mary'nin domuz eti yemediğini söyledi.

Tom told me Mary didn't eat pork.

Tom üç gündür bir şey yemediğini söylüyor.

Tom says he hasn't eaten anything for three days.

Buradaki herkes Tom'un domuz eti yemediğini biliyor.

- Everyone here knows that Tom doesn't eat pork.
- Everybody here knows that Tom doesn't eat pork.
- Everybody here knows Tom doesn't eat pork.
- Everyone here knows Tom doesn't eat pork.

Tom, Mary'nin onunla asla öğle yemeği yemediğini söyledi.

- Tom said Mary has never eaten lunch with him.
- Tom said that Mary has never eaten lunch with him.

Mary, Tom'a dışarıda çok sık yemek yemediğini söyledi.

Mary told Tom she didn't eat out very often.

Tom, Mary'ye dışarıda çok sık yemek yemediğini söyledi.

Tom told Mary he didn't eat out very often.

Tom, Mary'nin neredeyse hiç kuru üzüm yemediğini söylüyor.

Tom says Mary hardly ever eats raisins.

Tom'un hâlâ öğle yemeği yeyip yemediğini merak ediyorum.

I wonder if Tom is still eating lunch.

Tom Mary'nin domuz eti yiyip yemediğini merak etti.

Tom wondered if Mary ate pork.

Tom üç günden beri hiçbir şey yemediğini söylüyor.

Tom says he hasn't eaten anything since three days ago.

Hiçbir şey yemediğini söyledi ama bu doğru değildi.

He said he had eaten nothing, but that wasn't true.

Tom meyve ve sebzeden başka bir şey yemediğini söylüyor.

Tom says he eats nothing but fruits and vegetables.

Bu sabahtan beri hiçbir şey yemediğini fark ettin mi?

Did you realize that you haven't eaten anything since this morning?

Tom üç hafta boyunca bir şey yemediğini iddia etti.

Tom claimed that he had not eaten for three weeks.

Tom bir şey yemediğini söyledi fakat bu doğru değildi.

- Tom said he had eaten nothing, but that wasn't true.
- Tom said that he had eaten nothing, but that wasn't true.

Tom uzun zamandır iyi bir ev yemeği yemediğini söyledi.

- Tom said he hadn't had a good home-cooked meal for a long time.
- Tom said that he hadn't had a good home-cooked meal for a long time.

Tom'un sen oraya gelmeden önce yemek yemediğini nereden biliyorsun?

How do you know Tom didn't eat before you got there?

Tom ve Mary, John'un bu sabah kahvaltı yemediğini biliyor.

Tom and Mary know John didn't eat breakfast this morning.

Tom daha önce hiç böyle lezzetli bir yemek yemediğini söyledi.

Tom said that he'd never eaten such a delicious meal before.

Tom'un neden Mary'nin onun için yaptığı sandviçi yemediğini biliyor musun?

Do you know why Tom didn't eat the sandwich Mary made for him?

Tom onun kız arkadaşının onun için pişirdiği pastayı yemediğini itiraf etti.

Tom admitted that he didn't eat the cake that his girlfriend had baked for him.

Bütün hayatı boyunca restoranda hiç yemek yemediğini söyleyen bir adamla tanıştım.

I met an old man who says that he's never eaten at a restaurant in his whole life.