Translation of "Birbirleriyle" in German

0.028 sec.

Examples of using "Birbirleriyle" in a sentence and their german translations:

Birbirleriyle tokalaştılar.

Sie schüttelten sich die Hände.

Onlar birbirleriyle konuşuyor.

Sie sprechen miteinander.

Telefonda birbirleriyle konuştular.

Sie telefonierten miteinander.

Onlar birbirleriyle konuştular.

Sie sprachen miteinander.

Birbirleriyle geçmişi konuşuyorlar.

Sie reden aneinander vorbei.

Bir türlü birbirleriyle anlaşamıyorlar

Sie können nicht miteinander auskommen

Birbirleriyle hayal kırıklığına uğradılar.

Sie sind voneinander enttäuscht.

Evli çift birbirleriyle konuşuyorlar.

Das Ehepaar unterhält sich.

Ebeveynlerin birbirleriyle işbirliği yapması gerekir.

Eltern müssen zusammenarbeiten.

Tom ve Mary birbirleriyle tokalaştı.

Tom und Maria reichten sich die Hände.

Tom ve Mary birbirleriyle konuştular.

Tom und Maria sprachen miteinander.

Tom ve Mary birbirleriyle öpüşüyor.

Tom und Maria küssen sich.

- Kız kardeşler birbirleriyle ahenk içerisinde yaşadı.
- Kız kardeşler birbirleriyle uyum içinde yaşadı.

Die Schwestern lebten in Eintracht miteinander.

Philip ve Tom'un birbirleriyle ilişkisi var.

Philip und Tom sind miteinander verwandt.

Tom ve Jim yıllardır birbirleriyle görüşmüyorlar.

Tom und Jim sind seit vielen Jahren zerstritten.

İki adam tanıştırıldığı dakika birbirleriyle tokalaştı.

Die beiden Männer schüttelten sich gleich die Hand, als sie einander vorgestellt wurden.

Tom ve Mary birbirleriyle dans ettiler.

Tom und Maria tanzten miteinander.

Tom ve Mary birbirleriyle sohbet ediyorlardı.

- Tom und Mary sprachen miteinander.
- Tom und Maria unterhielten sich.

Tom ve Mary birbirleriyle Fransızca konuşurlar.

Tom und Maria sprechen Französisch miteinander.

Tom ve Mary birbirleriyle geçiniyorlar mı?

Kommen Tom und Mary miteinander klar?

Tom ve Mary birbirleriyle dedikodu yapıyorlardı.

Tom und Maria flüsterten miteinander.

Tom ve Mary artık birbirleriyle konuşmuyorlar.

Tom und Maria sprechen nicht mehr miteinander.

Tom ve Mary geçmişte birbirleriyle konuştular.

Tom und Maria redeten aneinander vorbei.

Tom ve Mary birbirleriyle İngilizce konuşuyorlar.

- Tom und Mary sprechen Englisch miteinander.
- Tom und Maria sprechen untereinander Englisch.

Tom ve Mary birbirleriyle sarılıp öpüştüler.

Tom und Mary umarmten und küssten sich.

Onlar tartıştıktan sonra bir hafta birbirleriyle konuşmadılar.

Nach der Auseinandersetzung haben sie sich eine Woche lang nicht gesprochen.

İki kız kardeş birbirleriyle sürekli kavga ediyorlar.

Die beiden Schwestern stritten ständig miteinander.

Onlar nadiren, kırk yılda bir, birbirleriyle tartışırlar.

Sie streiten sich praktisch nie.

Bay Long ve Bay Smith birbirleriyle konuştu.

Herr Long und Herr Smith sprachen miteinander.

Tom ve Mary'nin birbirleriyle geçindiklerini görmek istiyorum.

Ich sähe es gern, wenn Tom und Maria miteinander auskämen.

Tom ve mary herkesin önünde birbirleriyle öpüşmez.

Tom und Mary küssen sich nie in der Öffentlichkeit.

İnsanlar niçin sadece birbirleriyle iyi geçinmeye çalışamazlar?

Warum können die Menschen nicht einfach versuchen, miteinander auszukommen?

Tom ve Mary birbirleriyle genellikle Fransızca konuşurlar.

Tom und Marie sprechen normalerweise Französisch miteinander.

Tom ve Mary verandada oturup birbirleriyle konuşuyorlar.

Tom und Maria sitzen auf der Veranda und unterhalten sich.

Tom ve Mary nadiren birbirleriyle Fransızca konuşurlar.

Tom und Maria sprechen selten Französisch miteinander.

Tom ve Mary birbirleriyle tartışamayacak kadar yorgundular.

- Tom und Maria waren zu müde zum Streiten.
- Tom und Maria waren zu müde, um miteinander zu streiten.
- Tom und Maria waren zu müde, um zu streiten.

Çocuk ve amcası masada birbirleriyle karşı karşıya geldi.

Der Junge und sein Onkel saßen sich am Tisch gegenüber.

Tom ve Mary birbirleriyle her zaman Fransızca konuşurlar.

Tom und Maria sprechen immer Französisch miteinander.

Tom ve Mary tanımadığım bir dille birbirleriyle konuşuyorlardı.

Tom und Maria unterhielten sich in einer Sprache, die ich nicht erkannte.

Tom, Mary ve John'un birbirleriyle flört ettiğini gördü.

Tom sah Mary und John miteinander herumalbern.

Tom ve Mary her zaman birbirleriyle flört ediyorlar.

Tom und Maria turteln immer miteinander.

Küçük kasabalarda, herkes birbirleriyle ilgili her şeyi bilir.

In Kleinstädten wissen alle voneinander Bescheid.

Tom ve Mary'nin birbirleriyle geçinemediğini biliyorsun, değil mi?

Du weißt doch, dass Tom und Maria nicht miteinander auskommen.

Tom ve Mary çok yakın zamanlarda birbirleriyle çıkmaya başladılar.

Tom und Maria haben ganz vor kurzem angefangen, sich zu treffen.

Tom Mary'nin yanında oturdu ve onlar birbirleriyle konuşmaya başladı.

Tom setzte sich neben Maria, und die beiden fingen an, sich zu unterhalten.

Tom ve Mary sık sık birbirleriyle Skype kullanarak konuşurlar.

Tom und Maria sprechen häufig über „Skype“ miteinander.

Communication ve excommunication benzer görünmesine rağmen kesinlikle birbirleriyle alakası yok.

Kommunikation und Exkommunikation klingen zwar sehr ähnlich, haben aber überhaupt nichts miteinander zu tun.

- Tom ve Mary birbirleriyle konuşmuyorlar.
- Tom ve Mary birbiriyle konuşmaz.

Tom und Mary sprechen nicht miteinander.

Tom ve Mary'nin her ikisi de evlidirler ama birbirleriyle değil.

Tom und Maria sind beide verheiratet, jedoch nicht miteinander.

Bu, gençlerin birbirleriyle buluşmaları ve takılmaları için popüler bir yerdir.

Hier treffen sich viele junge Leute.

Tom ve Mary birbirleriyle ilk tanışmalarından sadece üç ay sonra evlendi.

Tom und Maria haben schon drei Monate, nachdem sie sich kennengelernt hatten, geheiratet.

Annemin ana dili İngilizce olmasına rağmen ebeveynlerim genellikle birbirleriyle Fransızca konuşur.

Meine Eltern sprechen üblicherweise Französisch miteinander, obwohl meine Mutter Englisch als Muttersprache hat.

Tom'un Mary ve John'un birbirleriyle flört ettikleri konusunda hiçbir kuşkusu yok.

Tom ahnte zu keinem Zeitpunkt, dass Mary und John zusammen waren.

Ortak dil konuşmadıkları için Tom ve Mary o zaman birbirleriyle konuşamadılar.

Tom und Maria konnten sich damals nicht miteinander unterhalten, weil sie keine gemeinsame Sprache hatten.

16. yüzyılda Akdeniz'de Türk ve İspanyol korsanlar birbirleriyle sık sık mücadele ettiler

Im sechzehnten Jahrhundert stießen türkische und spanische Piraten im Mittelmeer oft aufeinander.

Tek ortak dilleri olduğu için birbirleriyle İngilizce konuşan Japon ve Çinli arkadaşlarım var.

Ich habe japanische und chinesische Freunde, die untereinander Englisch sprechen, da dies die einzige Sprache ist, die ihnen gemeinsam ist.

İnsanlar birbirleriyle dostça ilişkiler kurunca dünyanın daha güzel bir yer olmasını umut ediyorum.

Ich wünsche mir, dass die Menschen freundlich zueinander sind und die Welt schöner wird.

Tom ikili bir hayat sürdü. Birbirleriyle ilgili hiçbir şey bilmeyen iki ailenin babasıydı.

Tom führte ein Doppelleben. Er war der Vater zweier Familien, die nichts voneinander wussten.

- Kedi ve köpeğim birbiriyle uyum içerisinde yaşıyor.
- Köpeğim ve kedim birbirleriyle uyum içinde yaşarlar.

Mein Hund und meine Katze leben in Harmonie miteinander.

Annem babamın İngilizce konuşmasından daha iyi Fransızca konuşur, bu yüzden onlar genellikle birbirleriyle Fransızca konuşur.

Meine Mutter spricht besser Französisch als mein Vater Englisch. Deshalb sprechen sie üblicherweise auf Französisch miteinander.

Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.

- Die einzelnen Sterne eines Sternbildes mögen recht nah beieinanderstehend erscheinen, tatsächlich können jedoch riesige Entfernungen zwischen ihnen liegen; eine reale Verbindung zueinander haben sie natürlich nicht.
- Die einzelnen Sterne eines Sternbildes scheinen einander zwar recht nahe; in Wirklichkeit liegen jedoch mitunter riesige Entfernungen dazwischen, und es besteht keinerlei tatsächliche Verbindung.