Translation of "Hale" in Spanish

0.012 sec.

Examples of using "Hale" in a sentence and their spanish translations:

Üretim yapamaz hale gelecekler

Serán incapaces de producir

Bomba etkisiz hale getirilemezdi.

La bomba no pudo ser desactivada.

Evrensel olarak tanınır hale geldi.

se hizo universalmente reconocible.

Lojistik olarak imkansız hale geldiğinde

que son esos dispositivos con electrodos usados para medir la respuesta emocional,

Volkan tekrar aktif hale geldi.

El volcán se ha activado de nuevo.

Hayatı yaşamaya değer hale getir.

Haces que valga la pena vivir.

O, konuyu karmaşık hale getirebilir.

Eso puede complicar las cosas.

Insan ve koşullardan bağımsız hale getirmektir.

la gente y las circunstancias externas.

Bu yaftayı daha kalıcı hale getiriyor.

que ocurre en los casos de suicidios de celebridades.

Bu, konuyu içinden çıkılmaz hale getiriyor.

Eso complica la cosa.

Bu, durumu daha kötü hale getirir.

- Esto agrava la situación.
- Esto empeora la situación.

öncelikle galaksimizin bu hale nasıl geldiğini anlamalıyız.

primero tenemos que entender cómo surgió nuestra galaxia.

O bunu daha açık hale getiriyor mu?

¿Ayuda eso a aclararlo?

Daha fazla yüzemeyecek hale gelene kadar yüzdü.

Él nadaba hasta no poder nadar más.

Dünyayı daha iyi bir hale getirecek bir fikre

Les estoy dando la oportunidad de invertir en un idea

Bir süre sonra bu akışkanlık durağan hale geliyor

después de un tiempo esta fluidez se vuelve estacionaria

Bu durumda bu virüsü insanlara bulaşabilir hale getiriyor

entonces hace que este virus sea transmisible a los humanos

Bu yüzden insanlar için ise ölümcül hale geliyor

entonces se está volviendo fatal para los humanos

Ne oldu da şimdi paylaşmaktan korkar hale geldiniz

lo que pasó ahora tienes miedo de compartir

Cerrahi yöntemle alınamaz veya tedavi edilemez hale gelmesidir.

donde se hace no receptivo o intratable.

Otuz sekizi 1980 yılına kadar elverişsiz hale gelebilir

supiera que los granos de café se extinguirían por completo. Treinta y ocho

Bir bombanın nasıl etkisiz hale getirildiğini biliyor musunuz?

¿Sabes desactivar una bomba?

Tom'un durumunu öncekinden daha kötü hale getirmesini istemiyorum.

No quiero que Tom empeore la situación más de lo que ya está.

Bomba, patlamadan birkaç dakika önce etkisiz hale getirildi.

La bomba fue desactivada justo minutos antes de que hubiera explotado.

Onlar bombayı başarılı bir biçimde etkisiz hale getirdiler.

Ellos han desactivado la bomba con éxito.

İlk olarak, beyninizi gerçekten hazır hale getirmeyi öğrenmeden önce

Primero, sabemos que es necesario dormir antes de aprender

çünkü çevre git gide artarak daha kötü hale geldi.

porque el ambiente era cada vez más tóxico.

Gece gündüz. Tatillerde. Fabrikayı işe yarar hale getirmek için

Trabajábamos día y noche, durante días feriados,

Nasıl bir toplum olduk da mafyaları sever hale geldik

en qué tipo de sociedad nos convertimos, nos volvimos amantes de la mafia

Para kaybı onun yurt dışına gitmesini imkansız hale getirdi.

La falta de dinero le hizo imposible irse fuera.

Elbise çok pahalı. Pazarlığı biraz cazip hale getiremez misin?

El vestido es demasiado caro. ¿No puedes endulzar un poco el precio?

Eski kıyafetlerini daha modaya uygun hale getirmek için değiştirdi.

Ella arregló sus ropas viejas para que se vean más a la moda.

Cümlelerinizi silmek yerine, daha güzel hale getirmeye ne dersiniz?

En vez de borrar tus frases, ¿qué tal si las haces mejor?

Tom etkisiz hale getirmeye çalıştığı bomba patladığında anında öldü.

Tom murió en el acto cuando la bomba que estaba tratando de desactivar explotó.

Bu tür bir hesap izlenebilirlik giderek daha acil hale gelecektir.

Este tipo de responsabilidad se volverá cada vez más urgente.

Büyümek ve karmaşık hale gelmek için yaşam oksijene ihtiyaç duyar.

Sabemos que la vida necesita oxígeno para desarrollarse y volverse más compleja.

Ve ikisi arasındaki ilişki daha çok tek yönlü hale geldi.

y la relación entre los dos se convirtió en algo unidireccional.

Acaba ne oldu da kadın tek başına yaşayamaz hale getirildi

Me pregunto qué pasó, la mujer no pudo vivir sola

Tüm dünyadaki kurumlar Çin'i bu yasağı kalıcı hale getirmeye zorluyor.

Organizaciones de todo el mundo han insistido en que China haga que la prohibición sea permanente.

Onu uygun hale getirmek için tablonun yüksekliğini değiştirmek zorunda kalacaksın.

Tendrás que modificar la altura de la mesa para que quepa.

Eski ev terk edildikten yıllar sonra harap bir hale gelmiş.

Después de estar abandonada por años, la vieja casa se vino abajo.

Organların satışı yasal hale getirilirse potansiyel sağlık sorunları ortaya çıkabilir.

- Si la venta de órganos es legalizada, se pueden producir potencialmente problemas de salud.
- Si se legaliza la venta de órganos, pueden aparecer problemas de salud latentes.

Araç, bisiklet veya otobüs olsun tüm ulaşımı elektrikli hale getirme gibi

ahora se embarque en un audaz viaje de electrificación de todo el transporte,

Uzay aracının ağır, çok parçalı ambarının tasarımı kaçmayı imkansız hale getirdi.

El diseño de la pesada escotilla de varias piezas de la nave hizo imposible escapar.

Fakat medeniyetler daha karmaşık hale gelirken, daha iyi iletişim metotları gerekliydi.

Pero a la medida en que las civilizaciones se volvían más complejas, se requerían mejores métodos de comunicación.

Fakat şimdi William Pitt Napolyon'un fetihlerinin Fransa'yı daha güçlü hale getirdiğinden korktu

Pero ahora, Pitt temía que las conquistas de Napoleón habían hecho a Francia demasiado poderosa

, iki şehrin sular altında kalacağı ve içlerinde yaşamayı imkansız hale getireceği yerlerde

estadounidenses de Nueva York y Boston. Donde las dos ciudades quedarán sumergidas,

Matematik aşk gibidir - basit bir fikir fakat o içinden çıkılmaz hale getirilebilir.

Las mates son como el amor: una idea simple, pero puede complicarse.

Bu durum NATO'nun, hatta Dünya Ticaret Örgütü'nün bile varlığını sorgulamaya açık hale getirdi.

Eso pone a la OTAN e incluso a la Organización Mundial de Comercio en cuestión.

Başlattı , yavaş yavaş düşmanın sol kanadını sürerek… Avusturya'nın geri çekilmesini kaçınılmaz hale getirmeye yardımcı oldu.

ataque, avanzando gradualmente hacia el flanco izquierdo enemigo ... ayudando a que la retirada austriaca fuera inevitable.

- Sonunda gerçek bizim tarafımızdan öğrenildi.
- Sonunda gerçeği öğrendik.
- Sonunda gerçek bizim tarafımızdan bilinir hale geldi.

Finalmente, supimos la verdad.

Erişmek için yerel internet kısıtlamalarını aşmanıza olanak tanır ve ek şifreleme, genel Wifi'ı endişesiz hale getirir.

sitios favoritos y el cifrado adicional hace que el wifi público no tenga preocupaciones.

Tom Mary'yi seviyor fakat Mary John'u seviyor. İşleri daha ilginç hale getiren, John Alice'i seviyor fakat Alice Tom'u seviyor.

A Tomás le gusta María, pero a María le gusta Juan. Para hacer las cosas aún más interesantes, a Juan le gusta Alicia, pero a Alicia le gusta Tomás.