Translation of "Ufak" in Spanish

0.013 sec.

Examples of using "Ufak" in a sentence and their spanish translations:

Bu ufak ev;

La pequeña casa se convirtió en un zoo

Bunlar ufak kümecikler.

pequeñas acumulaciones.

Onun odası çok ufak.

Su pieza es muy chica.

Ufak tefek şeyler olur.

Las cosas pasan.

Ufak bir sorun bu.

- Es un problema menor.
- Es un problema de índole menor.

O ufak çocuk kendini tanıtarak

Y el niño se saca la máscara

Arkada en ufak iz bırakmıyor.

Y deja una huella ínfima.

Paraşüt ipine ufak düğümler attım.

E hice algunos nudos en la cuerda,

Ben ufak bir kasabada büyüdüm.

Crecí en un pequeño pueblo.

Tom ufak bir penise sahip.

- Tom tiene un huevito.
- La verga de Tom es diminuta.

O en ufak şeye sinirlenir.

Se incomoda por cualquier cosa.

En ufak bir fikrim yok.

No tengo ni la más remota idea.

Binlerce ufak lensten oluşan gözleri ortamda bulunan en ufak ışığı bile süzer.

Sus ojos, hechos de miles de pequeñas lentes, recogen hasta la última luz disponible.

Daha ufak bir şey mi baksalar?

Algo más pequeño, tal vez.

Bu ufak yarasalar, açan çiçeklerin peşinde...

Estos murciélagos minúsculos migran cientos de kilómetros cada año

Ama bu ufak kemirgen onlardan değil.

pero no este pequeño roedor.

Ufak bir yavru ideal bir kurbandır.

Un cachorro joven es una víctima ideal.

Buradaki çoğu yaratık ufak ve çeviktir.

La mayoría de las criaturas son pequeñas y ágiles.

Olasılıklar her bir ufak yavrunun aleyhine.

Las probabilidades están en contra de cada pequeña cría.

Gölgenin ucuna... ...ufak bir taş koyup

Si ponemos una piedrita al final de la sombra

Ufak tefek şeylerle beni rahatsız etmeyin.

No me molestes por semejantes nimiedades.

İlham verici ufak bir bitiş mesajım var.

Tengo un último mensaje inspirador.

Kaçımız ilk ufak zorluktan sonra pes ediyoruz?

¿Cuántos nos achicamos después de la primera adversidad?

Mahremiyetle alakalı en ufak bir beklenti yoktu.

Había entre poca y ninguna expectación de privacidad.

Ama en ufak baskıda yeniden kanamaya başlıyorlardı.

pero cualquier presión hacía sangrar las heridas nuevamente.

Ufak yavru kayalarda daha atik hareket ediyor.

La cachorrita es más ágil sobre las rocas.

En ufak ışığa karşı bile hassas gözleri...

Los ojos sensibles a la luz más tenue

En küçük atomaltı parçacığı kadar ufak olabilir

Podría ser tan pequeña como las partículas subatómicas más diminutas,

Nedenine dair en ufak bir fikriniz bile yok

y no tienes idea de por qué,

Hayatını kurtarmak için en ufak vücut teması yeterli.

El simple contacto basta para salvarle la vida.

Aşırı hassas antenleri en ufak hareketi algılamaya ayarlı.

Las antenas muy afinadas son hipersensibles al más mínimo movimiento.

Yanlarından süzülen ufak yaratıkları yakalamaya yarayan, sokucu dokunaçlar.

Los tentáculos punzantes que atrapan a las criaturas minúsculas que flotan.

Ama gökyüzünün çok ufak bir kısmına işaret edebiliyor.

Y aun así puede apuntar a una región diminuta del cielo.

Ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yok.

No tengo la menor idea de qué hacer.

En ufak bir tereddüt göstermeden, kendi arabasını sattı.

Vendió su propio coche sin vacilar lo más mínimo.

Bu ufak çekirge faresi, akrepten uzak dursa iyi eder.

El pequeño ratón saltamontes podría alejarse.

Fakat kulaklarındaki özel kemikler kumdaki en ufak titreşimleri algılar.

Pero los huesos especiales en las orejas registran vibraciones diminutas en la arena.

Bu ufak, erkek tungara kurbağası sadece bir yüksük boyutunda.

Esta diminuta rana túngara macho es del tamaño de un dedal.

Kıvırcık tarantulanın sekiz ufak gözünün pek ışık algıladığı söylenemez.

Los ocho ojos diminutos de una tarántula ondulada de Honduras ven poco más que luz y sombra.

O, hayatımda şimdiye kadar gördüğüm en ufak hamam böceğiydi.

Aquella fue la cucaracha más pequeña que he visto en mi vida.

Bu ufak çevrelerde bile kendimi güzel hissetteme izin yok mu?

¿Ni siquiera en estos pequeños círculos puedo sentirme bella?

Doğuştan öfkeli, binlerce leşi olan, neredeyse görünmez, ufak bir gulyabani.

Un pequeño demonio casi invisible que nació enojado y mata por miles.

...bunların hepsi çok kısa sürede en ufak şüphe yaratmadan gerçekleştirildi.

de noche, todo en una breve t night, all within a brief ventana de tiempo y sin levantar ninguna sospecha.

Ufak bir ahşap bungalovumuz vardı. Suyun en yükseldiği noktanın altındaydı.

Teníamos una casita de madera, sobre la máxima marca de agua.

Şu an ufak bir deniz biyoloğu gibi. Çok şey öğrendi.

Ahora es como un pequeño biólogo marino. Sabe mucho.

Gerekli olan havalı, ufak bir dokunuş topun geri atlaması için yeterli

si le doy un pequeño toque extravagante,

Pek çok ufak yaratık en güvenli buldukları bu zamanda ortaya çıkar.

Es cuando muchas criaturas pequeñas se sienten más seguras de salir.

Sporlarını yaymak için ne vakit ne de en ufak esinti vardır.

Poco tiempo y ni un soplo de aire para esparcir sus esporas.

Aynı zamanda, sayısız deniz canlısının ana yemek kaynağıdır. En ufak balıktan...

Y la principal fuente de alimento para innumerables criaturas marinas. Desde los alevines

İlk başta Ebro'da ki yenilgi ufak bir değişiklik yaratmış gibi gözükse de

Al principio, la derrota en el Ebro parece haber cambiado muy poco.

- Evimin önünde ufak bir bahçe var.
- Evimin önünde küçük bir bahçe var.

Hay un pequeño jardín frente a mi casa.

Kız kardeşim ve ben tatilde Fuji Dağı'nın dibindeki ufak bir köyde kaldık.

Durante las vacaciones, mi hermana y yo nos quedamos en una pequeña villa a los pies del monte Fuji.

- Senin için küçük bir hediyem var.
- Senin için ufak bir hediyem var.

Tengo un regalito para vos.

Ama beş metrelik hayalet vatozlar bile denizlerdeki en büyük balığın yanında ufak kalır.

Pero hasta las mantarrayas de cinco metros empequeñecen al lado del pez más grande del mar.

- Böyle bir şeyle asla ilgilenmiyorum.
- Bu tür şeylere en ufak bir ilgi duymuyorum.

No estoy interesado en eso en absoluto.

Her ufak davranışı, her türün ne yaptığını ve nasıl etkileşim kurduklarını anlayabilmek için yapılması gereken çok şey var.

para entender cada pequeña marca, cada pequeño comportamiento, cada especie y lo que hacen, cómo interactúan.