Translation of "Zamanlar" in Spanish

0.009 sec.

Examples of using "Zamanlar" in a sentence and their spanish translations:

Zamanlar değişiyor.

Los tiempos cambian.

Zamanlar zordu.

Los tiempos eran duros.

Sahildeki geçmiş zamanlar,

tiempos pasados ​​a la playa,

Bir zamanlar evliydim.

Estuve casado, una vez.

Bir zamanlar oradaydım.

Estuve ahí una vez.

Bunlar kötü zamanlar.

Son tiempos difíciles.

O zamanlar gençtim.

En esa época era joven.

Bunlar zor zamanlar.

Estamos viviendo tiempos difíciles.

O zamanlar, zengindik.

En esa época éramos ricos.

Çünkü o zamanlar öyleydi.

Porque esa era la forma como se hacía entonces.

O zamanlar çok gençtim.

Era casi un muchacho todavía.

O zamanlar televizyonumuz yoktu.

No teníamos televisor en aquellos días.

- Zamanlar değişiyor.
- Devir değişiyor.

Los tiempos cambian.

Bir zamanlar hepimiz çocuktuk.

Todos fuimos niños alguna vez.

O zamanlar ben öğrenciydim.

- Yo era estudiante en esa época.
- Yo era un estudiante entonces.

O zamanlar çok zengindik.

Entonces éramos bastante ricos.

Bir zamanlar tek gençtin.

Sólo se es joven una vez.

Tom o zamanlar hapisteydi.

En ese tiempo Tom estaba encarcelado.

Bir zamanlar Boston'da yaşadım.

Viví en Boston una vez.

- Zamanlar dayanıklıdır.
- Devir kötü.

Son tiempos duros.

Bir zamanlar hepimiz gençtik.

Todos fuimos jóvenes alguna vez.

Daha kötü zamanlar bekleniyor.

Se vaticinan tiempos peores.

- O zamanlar bölge İspanya'ya aitti.
- O zamanlar bölge İspanya'ya aitmiş.

En ese momento, el territorio pertenecía a España.

O zamanlar sadece bir çocuktum.

Era una niña por aquel entonces.

O zamanlar, insanların klimaları yoktu

En aquella época, la gente no tenía aire acondicionado,

O zamanlar tabi elektirik yoktu

Por supuesto, no había electricidad.

Işık olmadığı zamanlar sessiz kalacaktı.

Cuando no hay luz, hay silencio.

Okula gittiğim zamanlar tavşan beslemiştim.

Cuidaba de los conejos cuando iba al colegio.

Nijerya bir zamanlar İngiliz sömürgesiydi.

Antiguamente, Nigeria era una colonia británica.

O zamanlar hiç radyo yoktu.

En esa época no existían las radios.

Bir zamanlar Hong Kong'ta bulundum.

Estuve en Hong Kong una vez.

O zamanlar hiçbir alet yoktu.

Entonces, no había electrodomésticos.

Bir zamanlar bir lokantada çalıştım.

Una vez trabajé en un restaurante.

Bir zamanlar bir ördek öldürdüm.

Una vez maté un pato.

Bir zamanlar onu gördüğümü hatırlıyorum.

Recuerdo haberla visto una vez.

Bir zamanlar, her sabah koşardım.

Hubo una época en la que solía correr todas las mañanas.

Dinozorlar bir zamanlar dünyayı yönetti.

Alguna vez, los dinosaurios dominaban la Tierra.

Onu bir zamanlar trende gördüm.

Le he visto una vez en el tren.

Her Harlot bir zamanlar bakireydi.

Todas las Rameras fueron una vez Vírgenes.

Ben bir zamanlar Roma'da yaşadım.

Una vez viví en Roma.

Almanya bir zamanlar İtalya'nın müttefikiydi.

Alemania alguna vez fue aliado de Italia.

Sert zamanlar sert önlemler gerektirir.

Momentos drásticos llaman medidas drásticas.

Fakat o zamanlar İspanyolca'da gayet akıcıydım.

Pero para entonces ya hablaba el español con fluidez,

Yani kötü arkadaş yoktu o zamanlar

entonces no había malos amigos

Kral bir zamanlar o sarayda yaşıyordu.

Alguna vez el rey vivió en ese palacio.

Annem bir zamanlar bir şampiyon yüzücüydü.

Mi madre fue una vez campeona de natación.

O zamanlar âdet olduğu üzere, yalınayaktı.

Sus pies estaban descalzos, como era la costumbre en esos días.

Bir zamanlar bir astrofizikçi olmak istedim.

Una vez quise ser astrofísico.

Bir zamanlar burada bir köprü vardı.

Alguna vez hubo un puente aquí.

Ben bir zamanlar hikayeyi duyduğumu hatırlıyorum.

Recuerdo ya haber oído esa historia una vez.

Bir zamanlar bir yıldız kayması gördüm.

Una vez vi una estrella fugaz.

Bir zamanlar güzel bir prenses varmış.

- Había una vez una hermosa princesa.
- Érase una vez una bella princesa.
- Érase una vez una hermosa princesa.

Bir zamanlar bir ağacın içinde kayboldum.

Una vez me perdí dentro de un árbol.

Bir zamanlar bir tahta parçası vardı.

Había una vez un trozo de madera.

Tom bir zamanlar bir fırında çalıştı.

Tom una vez trabajó en una panadería.

Bir zamanlar kötü bir adam vardı.

Érase una vez un hombre malo.

Bir zamanlar, güzel bir prenses yaşıyordu.

Había una vez una hermosa princesa.

İspanya bir zamanlar Filipin Adalarını yönetti.

España gobernó las Islas Filipinas en otro tiempo.

Bir zamanlar, bir zalim kral yaşarmış.

Había una vez un cruel rey.

Angola bir zamanlar bir Portekiz bölgesiydi.

Angola fue una vez territorio portugués.

Almanya bir zamanlar İtalya ile müttefikti.

Alemania alguna vez fue un aliado de Italia.

Seni gerçekten ilginç bulduğum zamanlar var.

Hay momentos en los que te encuentro realmente interesante.

Bir zamanlar Nijerya bir Britanya kolonisiydi.

Hubo una época en la que Nigeria era colonia británica.

Tom, iş bulurken zor zamanlar geçirdi.

A Tom le costó encontrar trabajo.

Ben bir zamanlar olduğum kişi değilim.

No soy la misma persona de antes.

Bir zamanlar burada bir manastır duruyordu.

Alguna vez una abadía estaba ahí en pie.

Burada bir zamanlar bir kilise vardı.

Una vez hubo aquí una iglesia.

O zamanlar birinci dot.com çöküşünün hemen ertesiydi

y en ese momento, - el cual fue justo después del primer colapso ".com" -

Ve o zamanlar bu bölgede icat edildi.

y esto fue inventado en esta región en esa época.

Ama o zamanlar yapmayı düşündüğüm tek şey

pero lo único que se me ocurrió en ese momento

O zamanlar dini görüşlerim çok uç noktadaydı.

Y en aquel entonces mis opiniones religiosas eran muy extremas.

Bir zamanlar Margaret isminde bir kadın vardı.

Había una vez una mujer llamada Srta. Margaret.

O zamanlar tek yaptığım şey onu düşünmekti.

No podía dejar de pensar en ella.

O ada bir zamanlar Fransa tarafından yönetildi.

Esa isla fue gobernada por Francia en algún momento.

Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.

Le conocí una vez cuando yo era estudiante.

Bir zamanlar, o köyde fakir çiftçiler vardı.

En otro tiempo, en ese pueblo había agricultores pobres.

Annemin o zamanlar sadece iki çocuğu vardı.

Mi madre sólo tenía dos hijos en esa época.

Mary ve Tom birlikte mutlu zamanlar yaşadılar.

María y Tom experimentan tiempos felices juntos.

Bir zamanlar matematik bildiğim kadar kimya bilirdim.

En un momento yo sabía tanto química como matemática.

Bir zamanlar sevdiğim her şey yok oldu.

Todo lo que una vez quise ha sido destruído.

Seni bir zamanlar uyardım ama sen dinlemedin.

Te lo advertí una vez pero no escuchaste.

O kalıntılar bir zamanlar görkemli bir saraydı.

Esas ruinas fueron un palacio espléndido una vez.

Bugünün Türkiye'sine bir zamanlar sultan egemen oldu.

Hubo un tiempo en que el sultán gobernó sobre lo que hoy es Turquía.

Bir zamanlar o köyde fakir çiftçiler vardı.

En otro tiempo, en ese pueblo había agricultores pobres.

Bir zamanlar İngiltere'de kötü bir kral vardı.

Hubo una época en la que en Inglaterra había un mal rey.

Biz bir zamanlar gençtik, değil mi, Linda?

Nosotros fuimos jóvenes una vez, ¿no es así, Linda?

O zamanlar, şeker tuzdan daha az değerliydi.

En esa época, el azúcar tenía menos valor que la sal.

Bir zamanlar, Tango adında bir kedi varmış.

Había una vez, un gato que se llamaba Tango.

Ben zaten o şarkıyı bir zamanlar duymuştum.

Yo ya había escuchado esa canción una vez.