Translation of "Hoog" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Hoog" in a sentence and their turkish translations:

- Hoe hoog kun je springen?
- Hoe hoog kunnen jullie springen?

- Ne kadar yükseğe sıçrayabilirsin?
- Siz ne kadar yükseğe sıçrayabilirsiniz?

- Spring zo hoog als ge kunt.
- Spring zo hoog mogelijk.

Yapabildiğin kadar yükseğe sıçra.

Hoe hoog is het?

O ne kadar yükseklikte?

Mijn hartslag is hoog.

- Benim nabzım hızlı.
- Nabzım hızlı.

De werkloosheid is hoog.

İşsizlik yüksektir.

De golven zijn hoog.

Dalgalar yüksek.

De prijzen zijn hoog.

Fiyatlar yüksek.

De prijzen zijn hoog tegenwoordig.

Fiyatlar bu günlerde yüksek.

Hoe hoog is de Fujiberg?

Fuji Dağı'nın yüksekliği nedir?

Hij verdient een hoog salaris.

O, yüksek bir maaş alır.

De golven zijn hoog vandaag.

Dalgalar bugün yüksek.

Toms verwachtingen waren te hoog.

Tom'un beklentileri çok yüksek.

Waarom is mijn bloeddruk hoog?

- Neden benim kan basıncım yüksek?
- Neden benim tansiyonum yüksek?

Hoe hoog is de Eiffeltoren?

Eyfel kulesi ne kadar yüksekliktedir?

Koop laag en verkoop hoog.

Düşük fiyattan satın al Yüksek fiyattan sat.

De dingen liepen hoog op.

İşler ısıtıldı.

Hoe hoog is dit gebouw?

Bu bina ne kadar yüksekliktedir?

Hoe hoog is die toren?

O kulenin yüksekliği nedir?

Hoe hoog is die berg?

O dağın yüksekliği nedir?

De kangoeroe springt erg hoog.

Kangurular çok yükseğe sıçrarlar.

Hoe hoog kunnen vogels vliegen?

Kuşlar ne kadar yükseğe kadar uçabilir?

Het gebouw is twintig verdiepingen hoog.

Bina yirmi kat yüksekliğinde.

De twee bergen zijn even hoog.

İki dağ eşit yüksekliktedir.

De toren is vijftien meter hoog.

Kule on beş metre yüksekliğinde.

De werkloosheid is nog steeds hoog.

İşsizlik hala yüksek.

De muur moet heel hoog zijn.

Duvarın çok yüksek olması gerekir.

Deze berg is 3000 meter hoog.

Bu dağ 3000 metre yüksekliktedir.

Het gebouw is honderd meter hoog.

Bina yüz metre yüksekliğindedir.

Hij heeft de professor hoog op.

O, profesöre oldukça değer veriyor.

Zo hoog kan ik niet zingen.

- O kadar ince sesle şarkı söyleyemem.
- O kadar yüksek oktavda şarkı söyleyemem.
- O kadar yüksek perdeden şarkı söyleyemem.

Het is hoog tijd voor bed.

Yatmanın zamanı geldi de, geçiyor.

Weet ge hoe hoog de televisietoren is?

Televizyon kulesinin ne kadar yüksek olduğunu biliyor musunuz?

Het niveau van de school is hoog.

Okulun düzeyi yüksektir.

De vogels vliegen hoog in de lucht.

Kuşlar gökyüzünde yüksek uçarlar.

Hoe hoog is het minimumloon in Tsjechië?

Çek Cumhuriyetinde asgari ücret nedir?

Mijn gasrekening vorige maand was erg hoog.

Geçen ay için benzin faturam çok yüksekti.

Een vogel vloog hoog in de lucht.

Bir kuş gökyüzünde yükseklerde uçuyordu.

De telefoonrekening was zeer hoog deze maand.

Telefon faturası bu ay çok yüksekti.

Dus we gaan hoog zitten... ...uit het water.

Bu yüzden suyun üstünde bir yer bulmak daha mantıklı olur.

Spring! Geen schrik! Het is niet heel hoog!

Atla! Korkma! Çok yüksek değil!

Het is hoog tijd dat iemand komt opdagen.

Birinin gelme zamanı geldi de geçiyor.

De brug is heel lang en heel hoog.

Köprü çok uzun ve çok yüksek.

En de totale productiekosten zijn nog steeds vrij hoog.

Ve toplam maliyet hâlâ oldukça yüksek.

...want de bouwprijzen in Uruguay zijn nu te hoog.

Uruguay'da inşaat malzemelerinin fiyatı çok arttı.

Het wordt hoog tijd dat je naar bed gaat.

Yatağa yatmanın zamanı geldi.

Hij sprong niet hoog genoeg om een prijs te winnen.

Bir ödül kazanmak için yeterince yükseğe zıplamadı.

Geen berg in Japan is zo hoog als Mt. Fuji.

Japonya'da hiçbir dağ Fuji dağı kadar yüksek değildir.

De kosten van het levensonderhoud in Tokio zijn zeer hoog.

Tokyo'da yaşamanın maliyeti çok yüksek.

Het is hoog tijd dat je naar de kapper gaat.

Senin saç tıraşı olmanın zamanı geldi.

En als de strijd om de toekomst zo hoog gespeeld wordt,

Gelecekle ilgili şeyler bu kadar rekabete dayandığında ise

Met haar huidmembranen houdt ze hem veilig... ...hoog in de boomtoppen.

Derisinin zarları sayesinde onu güvende tutabiliyor... ...ağaçların tepesinde.

Het voordeel is dat je hoog blijft. Zo hou je richting.

Bunu yapmanın iyi yanı, yüksekte kalmayı sağlaması. Böylece yön belirlemek daha kolay olur.

Vind je niet dat de belastingen in Japan te hoog zijn?

Sence Japonya'daki vergiler çok ağır mı?

Zijn salaris is twee keer zo hoog als zeven jaar geleden.

Onun maaşı yedi sene öncesinin iki katı.

Toen ik opstond, stond de zon al hoog aan de hemel.

Ben kalktığımda, gökyüzünde güneş zaten yüksekti.

Ik ben tamelijk zeker dat die toren driehonderd dertig meter hoog is.

O kulenin 330 metre uzunluğunda olduğundan çok eminim.

Nee, de huizen in mijn dorp zijn niet hoog, maar de tuinen zijn groot.

Hayır, köyümdeki evler yüksek değil ama bahçeler büyüktür.

Televisie kan een belangrijke cultuurbron zijn en haar schooluitzendingen staan in veel scholen hoog aangeschreven.

Televizyon önemli bir kültür kaynağı olabilir, ve eğitim yayınlarına birçok okulda değer verilmektedir.

Dit is ongewervelde intelligentie van hoog niveau. Haar vermogen om details te leren en te onthouden.

Bu, üst düzey omurgasız zekâsı. Detayları öğrenme ve hatırlama yeteneği.

Ik hou van deze flat. De ligging is goed en bovendien is de huur niet zo heel hoog.

Ben bu daireyi seviyorum. Yer iyi ve ayrıca, kira çok yüksek değil.

Hij werd nog steeds zo hoog gewaardeerd in Aragon dat er een mis werd gehouden om voor zijn ziel te bidden

, Saragossa katedralinde ruhu için dua etmek için bir kitle düzenlendi

- Het is de hoogste tijd om naar bed te gaan.
- Het is hoog tijd voor bed.
- Het is de hoogste tijd voor bed.

Yatmanın zamanı geldi de, geçiyor.