Translation of "Könne" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Könne" in a sentence and their turkish translations:

Ich dachte, Tom könne helfen.

Tom'un yardım edebileceğini düşündüm.

Tom behauptet, er könne schwimmen.

Tom yüzebileceğini iddia ediyor.

- Sie glaubt, sie könne es beweisen.
- Sie glaubt, dass sie es beweisen könne.

O bunu kanıtlayabileceğini düşünüyor.

Tom glaubte, Maria könne Johannes schlagen.

Tom Mary'nin John'u yenebileceğini düşündü.

Er glaubt, er könne es beweisen.

Onu kanıtlayabileceğini düşünüyor.

Tom sagte, er könne nicht atmen.

Tom nefes alamadığını söyledi.

Tom sagt, er könne alles reparieren.

Tom herhangi bir şeyi düzeltebileceğini söylüyor.

Tom sagte, er könne nichts machen.

Tom bir şey yapamayacağını söyledi.

Tom sagte, er könne kein Französisch.

Tom Fransızca bilmediğini söyledi.

Tom sagt, man könne Maria vertrauen.

Tom Mary'nin güvenilir olabileceğini söylüyor.

Tom sagt, jeder könne hypnotisiert werden.

Tom birinin hipnotize edilebileceğini söylüyor.

Maria sagt, sie könne Geister sehen.

Mary hayaletleri görebildiğini söylüyor.

Tom sagte, Maria könne gut Französisch.

- Tom, Mary'nin Fransızcada iyi olduğunu söyledi.
- Tom, Mary'nin Fransızca'da iyi olduğunu söyledi.

Tom sagt, er könne Lieder schreiben.

Tom şarkılar yazabileceğini söylüyor.

Es schien, als könne nichts schiefgehen.

Hiçbir şey ters gidemez gibi görünüyordu.

Tom sagte mir, er könne Französisch.

Tom bana Fransızca konuşmayı bildiğini söyledi.

Tom sagt, er könne das ändern.

Tom onu değiştirebileceğini söylüyor.

Ich dachte immer, Tom könne schwimmen.

Her zaman Tom'un yüzebileceğini düşündüm.

Er antwortete, er könne gut schwimmen.

O, iyi yüzebileceğini söyleyerek cevap verdi.

Tom sagte allen, Maria könne das.

Tom herkese Mary'nin bunu nasıl yapacağını bildiğini söyledi.

- Tom sagte, er könne nicht mehr länger warten.
- Tom sagte, er könne nicht länger bleiben.

Tom artık bekleyemeyeceğini söyledi.

Hast du gesagt, ich könne nie gewinnen?

Hiç kazanamadığımı söyledin mi?

Tom fragte, ob er etwas tun könne.

Tom yapabileceği bir şey olup olmadığını sordu.

Tom sagte, dass er gut schwimmen könne.

Tom'un iyi yüzebildiğini söyledi.

Tom sagt, er könne nicht lange bleiben.

Tom uzun süre kalamayacağını söylüyor.

Tom glaubt, er könne dir eventuell helfen.

Tom sana yardım edebileceğini düşünüyor.

Er sagte, dass niemand ihm helfen könne.

O, hiç kimsenin ona yardım edemeyeceğini söyledi.

Tom sagte, er könne Maria nicht helfen.

Tom Mary'ye yardım edemediğini söyledi.

Tom hat gesagt, er könne Mary helfen.

Tom Mary'ye yardım edebileceğini söyledi.

Tom denkt, er könne die Welt retten.

Tom dünyayı kurtarabileceğini düşünüyor.

Sie fragte mich, ob ich nähen könne.

O bana nasıl dikiş dikeceğimi bilip bilmediğimi sordu.

Tom fragte Maria, ob sie lesen könne.

Tom Mary'ye okumayı bilip bilmediğini sordu.

Tom sagt, er könne nichts mehr essen.

Tom artık yemek yiyemeyeceğini söylüyor.

Tom sagt, er könne nicht länger warten.

Tom daha fazla bekleyemeyeceğini söylüyor.

Tom fragte Maria, ob sie stricken könne.

Tom Mary'ye nasıl örgü öreceğini bilip bilmediğini sordu.

Tom fragte mich, ob ich nähen könne.

Tom bana dikiş dikebilip dikemeyeceğimi sordu.

Er sagt, er könne nichts mehr essen.

Daha fazla yiyemeyeceğini söylüyor.

Er sagt, er könne nicht länger warten.

Daha fazla bekleyemediğini söylüyor.

Das könne schwerwiegende Folgen für die Chirurgie haben.

Bunun ameliyatlar için ciddi sonuçları olabilirdi.

Tom sagt, er könne mit den Toten kommunizieren.

Tom ölülerle iletişim kurabileceğini söylüyor.

Tom fragte mich, warum ich nicht gehen könne.

Tom bana niçin gidemediğimi sordu.

Tom fragte mich, ob ich Klarinette spielen könne.

Tom bana klarnet çalmayı bilip bilmediğimi sordu.

Tom sagte, dass er nicht gut schwimmen könne.

Tom iyi yüzemediğini söyledi.

Tom sagt, er könne seinen Hut nicht finden.

Tom şapkasını bulamadığını söylüyor.

Henry sagte, er könne nicht mehr länger warten.

Henry daha fazla bekleyemiyeceğini söyledi.

Tom wollte wissen, warum Maria nicht gehen könne.

Tom, Mary'nin neden gidemediğini bilmek istiyordu.

Tom sagte, dass er nicht länger warten könne.

Tom artık bekleyemeyeceğini söyledi.

Tom sagt, er könne in die Zukunft sehen.

Tom geleceği tahmin edebileceğini söylüyor.

Tom sagte mir, es könne eine Zeitlang dauern.

Tom bana onun bir süre alabileceğini söyledi.

Hast du Tom gesagt, dass er hierbleiben könne?

Tom'a burada kalabileceğini söyledin mi?

Tom sagte, es könne ein paar Stunden dauern.

Tom onu yapmanın birkaç saat alabileceğini söyledi.

Tom glaubte nicht, dass er Mary vertrauen könne.

Tom, Mary'ye güvenebileceğini düşünmüyordu.

Er sagte, ich könne auf dem Sofa schlafen.

Kanepede uyuyabileceğimi söyledi.

Tom sagte, ich könne auf dem Sofa schlafen.

Tom kanepede uyuyabileceğimi söyledi.

- Gestern sagte mir Tom, er könne kein Französisch sprechen.
- Gestern hat mir Tom gesagt, er könne kein Französisch sprechen.

Dün Tom bana Fransızca konuşamadığını söyledi.

- Man hat mir gesagt, man könne sich auf dich verlassen.
- Man hat mir gesagt, man könne sich auf Sie verlassen.

Bana güvenilir olduğun söylendi.

- Tom sagte, dass ich die Nacht bei ihm verbringen könne.
- Tom sagte, dass ich über Nacht bei ihm bleiben könne.

Tom, geceyi onun yerinde geçirebileceğimi söyledi.

Er sagte mir, dass ich sein Auto benützen könne.

Bana onun arabasını kullanabileceğimi söyledi.

Er beklagte sich, dass er keine Arbeit finden könne.

Bir iş bulamamaktan yakındı.

Sie fragte mich, ob ich lesen und schreiben könne.

Bana okuma-yazma bilip bilmediğimi sordu.

Der Priester sagte, dieses Buch könne die Jugend schädigen.

Papaz bu kitabın gençler için zararlı olabileceğini söyledi.

Tom sagt, dass er sich an nichts erinnern könne.

Tom bir şey hatırlamadığını söylüyor.

Du hast doch gesagt, ich könne auf dich zählen.

Sana güvenebileceğimi söylediğini düşündüm.

Ich sagte dir, dass ich es nicht tun könne.

Onu yapamadığımı sana söyledim.

Maria sagt, sie könne nicht ohne ihr Lieblingsstofftier einschlafen.

Mary favori doldurulmuş hayvanı olmadan uyuyamayacağını söylüyor.

Tom sagt, ich könne nicht allein zu Hause bleiben.

Tom evde tek başıma kalamam diyor.

Tom hat mir gesagt, ich könne sein Auto benutzen.

Tom bana onun arabasını kullanabileceğimi söyledi.

Man sagte mir, ich könne parken, wo ich wolle.

Onlar istediğim herhangi bir yere park etmemi söyledi.

Sie behaupteten, dass Harrison weder lesen noch schreiben könne.

Harrison'ın okuyup yazamadığını iddia ettiler.

Ich trat zur Seite, auf dass er passieren könne.

Onun geçmesi için kenara çekildim.

Tom lernte fleißig, damit er die Universität besuchen könne.

- Tom üniversiteye girebilsin diye çok çalıştı.
- Tom çok çalıştı böylece üniversiteye girebildi.

- Tom sagt, dass er den Lärm nicht länger ignorieren könne.
- Tom sagt, dass er nicht länger über den Lärm hinwegsehen könne.

Tom gürültüyü artık görmezden gelemiyeceğini söylüyor.

Tom fragte seinen Vater, ob er ins Kino gehen könne.

Tom babasına sinemaya gidip gidemeyeceğini sordu.

Tom sagte Maria, sie könne tun, was immer sie wolle.

Tom Mary'ye istediğini yapabileceğini söyledi.

Sie hat mir gesagt, ich könne auf dem Sofa schlafen.

Bana kanepede uyuyabileceğimi söyledi.

Er hat mir gesagt, ich könne auf dem Sofa schlafen.

Bana kanepede uyuyabileceğimi söyledi.

Tom sagte, dass er schauen würde, was er tun könne.

Tom ne yapabileceğini göreceğini söyledi.

Tom fragte mich, ob er sich meinen Wagen ausleihen könne.

Tom bana arabamı ödünç alıp alamayacağını sordu.

Tom sagt, er könne mir nicht geben, was ich will.

Tom istediğimi bana veremeyeceğini söylüyor.

Tom sagte Maria, dass sie anziehen könne, was sie wolle.

Tom Mary'ye giymek istediği şeyi giymesini söyledi.

Wohin sagtest du Tom, dass er seinen Koffer stellen könne?

Tom'a valizlerini nereye koymasını söyledin?

Tom sagte mir, dass er Microsoft nicht richtig vertrauen könne.

Tom bana Microsoft'a gerçekten güvenemediğini söyledi.

Tom sagte, dass er allein nicht so viel essen könne.

Tom tek başına o kadar çok yemeği yiyemeyeceğini söyledi.

Tom fragte Mary, ob sie ihm ein Sandwich machen könne.

Tom Mary'den ona bir sandviç yapıp yapamayacağını sordu.

Tom kochte das Brunnenwasser, damit es gefahrlos getrunken werden könne.

Tom kuyu suyunu kaynattı böylece o içmesi güvenli olacaktı.

Tom sagte mir, dass ich das besser könne als Maria.

Tom bana bunu yapmada Mary'den daha iyi olduğunu söyledi.

- Du warst derjenige, der mir gesagt hat, man könne Tom nicht trauen.
- Du warst diejenige, die mir gesagt hat, man könne Tom nicht trauen.

Tom'a güvenilmeyeceğini bana söyleyen kişi sendin.

- Tom sagte mir, dass er, außer am Dienstag, immer kommen könne.
- Tom sagte mir, dass er an jedem Tag kommen könne, nur nicht dienstags.

Tom bana salı gününün haricinde herhangi bir günde gelebileceğini söyledi.

Ich habe einen Klassenkameraden, der behauptet, er könne fließend Französisch sprechen.

Akıcı Fransızca konuşabildiğini söyleyen bir sınıf arkadaşım var.

Tom glaubt, er könne da erfolgreich sein, wo andere versagt haben.

Tom diğerlerinin başarısız olduğu yerde başarılı olabileceğini düşünüyor.

- Sie soll gut kochen können.
- Es heißt, sie könne gut kochen.

Onlar onun aşçılıkta iyi olduğunu söylüyor.

Ich habe Tom gefragt, ob er einen guten Anwalt empfehlen könne.

Tom'a iyi bir avukat tavsiye edebilip edemeyeceğini sordum.

Tom sagt, dass er den Geruch nicht länger unbeachtet lassen könne.

Tom kokuyu daha fazla görmezden gelemiyeceğini söylüyor.

Tom sagt, er könne sich ein Leben ohne Maria nicht vorstellen.

Tom Mary'siz bir hayat düşünemeyeceğini söylüyor.