Translation of "Brillare" in Turkish

0.004 sec.

Examples of using "Brillare" in a sentence and their turkish translations:

Che sperano un giorno di far brillare.

günümüz elmas veya altın madencileri.

Susan ha fatto brillare le scarpe di suo padre.

Susan babasının ayakkabılarını parlattı.

La leggera brezza faceva stormire le foglie facendo brillare la luce attraverso i rami

Yapraklar hafif bir rüzgarla öyle salınıyordu ki parlak ışık huzmeleri gökyüzünden yere doğru adeta göz kırparak düşüyordu

E non sono solo i coralli a brillare. Tutte le creature della barriera sono fluorescenti.

Işıyan tek şey mercanlar da değil. Resifte yaşayan her çeşit yaratık yapıyor bunu.

Se l'universo è pieno di stelle, perché la luce che proviene da tutte loro non fa brillare continuamente il cielo intero?

Eğer evren yıldızlarla doluysa, neden onların ışığı sürekli olarak tüm evreni aydınlatmıyor?