Translation of "Alışkındır" in German

0.012 sec.

Examples of using "Alışkındır" in a sentence and their german translations:

O, oturmaya alışkındır.

Sie ist es gewohnt zu sitzen.

Dağlara tırmanmaya alışkındır.

Er ist ans Bergsteigen gewöhnt.

Çok çalışmaya alışkındır.

Er ist mühselige Arbeit gewohnt.

Tom işe alışkındır.

Tom ist an die Arbeit gewöhnt.

O erken kalkmaya alışkındır.

Sie ist es gewohnt, früh aufzustehen.

O, dağ tırmanıcılığına alışkındır.

Er ist ans Bergsteigen gewöhnt.

O, erken kalkmaya alışkındır.

Er ist es gewohnt, früh aufzustehen.

Buradaki insanlar soğuğa alışkındır.

Die Leute hier sind die Kälte gewohnt.

O, çok çalışmaya alışkındır.

Er ist daran gewöhnt, hart zu arbeiten.

O yabancılarla konuşmaya alışkındır.

Er ist es gewohnt, mit Ausländern zu sprechen.

O, dağlara tırmanmaya alışkındır.

Er ist ans Bergsteigen gewöhnt.

Topluluk önünde konuşmaya alışkındır.

Sie ist es gewohnt, in der Öffentlichkeit zu sprechen.

O, zor işe alışkındır.

Er ist mühselige Arbeit gewohnt.

O, seyahat etmeye alışkındır.

- Er ist es gewohnt zu reisen.
- Er pflegt zu reisen.

Onlar zor işe alışkındır.

Sie sind an harte Arbeit gewöhnt.

Tom yabancılarla konuşmaya alışkındır.

Tom ist es gewohnt, mit Ausländern zu sprechen.

Tom yalnız yaşamaya alışkındır.

Tom ist es gewohnt, allein zu leben.

Tom zor işe alışkındır.

Tom ist an harte Arbeit gewöhnt.

Tom erken kalkmaya alışkındır.

Tom ist es gewohnt, früh aufzustehen.

Tom Mary'nin sızlanmasına alışkındır.

Tom ist an Marias Jammern gewöhnt.

Tom uzun uçuşlara alışkındır.

Tom ist an lange Flüge gewöhnt.

Tom sabah erken kalkmaya alışkındır.

Tom ist es gewohnt, früh aufzustehen.

O, uzun mesafeleri yürümeye alışkındır.

Sie ist an weite Fußmärsche gewöhnt.

Tom kendi yemeğini yapmaya alışkındır.

Tom ist es gewohnt, selbst für sich zu kochen.

Tom hızlı kararlar vermeye alışkındır.

Tom ist es gewohnt, schnelle Entscheidungen zu treffen.

- O, seyahat etmeye alışkındır.
- Gezmeye alışıktır.

- Er ist es gewohnt zu reisen.
- Er pflegt zu reisen.
- Er reist normalerweise.

O, geç saatlere kadar yatmamaya alışkındır.

Sie ist daran gewöhnt, nachts lange aufzubleiben.

O, ev ödevini akşam yemeğinden önce yapmaya alışkındır.

Sie macht gewöhnlich ihre Hausaufgaben vor dem Abendessen.

- O uzun mesafe yürümeye alışkın.
- Uzun mesafeleri yürümeye alışkındır.

Er ist an weite Fußmärsche gewöhnt.

- Tek başına yaşıyordu.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
- O yalnız yaşamaya alışkındır.

Sie ist es gewohnt, allein zu leben.