Translation of "Verdiği" in Spanish

0.007 sec.

Examples of using "Verdiği" in a sentence and their spanish translations:

Onların verdiği kararları asla vermeyebiliriz

Tal vez nunca tomemos las mismas decisiones que ellos,

Annemizin bize verdiği cevap ise

la respuesta de nuestra madre a nosotros

Babamın bana verdiği saati kaybettim.

Perdí el reloj que me dio papá.

Tom'un sana verdiği fırsatı kaçırma.

Coge la oportunidad que Tom te ha dado.

Bu Tom'un bana verdiği gitar.

Esta es la guitarra que me dio Tom.

Büyük değişikliklere verdiği tepkiyi çok düşünüyorum.

a las convulsiones y las transformaciones.

Biz insanoğlunun doğaya verdiği zarar yüzünden

por el daño que los seres humanos tenemos a la naturaleza

Patronumun verdiği referans her şeyi halletti.

- La recomendación de mi jefe fue sumamente importante.
- La recomendación de mi jefe fue decisiva.

O yapmaya söz verdiği şeyi yaptı.

Él hizo lo que había prometido hacer.

Tom, Mary'nin ona verdiği saati kaybetti.

Tom perdió el reloj que le había dado Mary.

Onun okulda Fransızca dersi verdiği doğrudur.

Es verdad que ella enseña francés en la escuela.

O, babasına verdiği sözü yerine getiremedi.

Él no pudo cumplir la promesa que hizo a su padre.

Tom yapmaya söz verdiği şeyi yaptı.

Tom hizo lo que prometió que haría.

Tom'un bana verdiği havluyla kendimi kuruttum.

Me sequé con la toalla que me pasó Tom.

Tom yapacağına söz verdiği şeyi yaptı.

Tom hizo lo que prometió que haría.

Neden devlet okullarının verdiği umudu iyileştirmeyi denemiyoruz

¿Por qué no tratamos de recuperar la promesa de la educación pública

Hikâyenizi taşıyan yeri kaybetmenin verdiği ızdırabı bilirsiniz.

entonces conocen la agonía de perder un lugar que contiene la propia historia.

Diğer havarilerin verdiği tepkiler resmedilmiş bu durumda

Las reacciones de otros apóstoles se representan en este caso.

Tom Mary'nin ona verdiği dolmakalemle imzasını attı.

Tom firmó su nombre con el bolígrafo que le había dado Mary.

Tom, Mary'nin avukatının verdiği tüm belgeleri imzaladı.

Tom firmó todos los documentos que le dio el abogado de Mary.

Bay Smith, söz verdiği hâlde henüz dönmedi.

El Sr. Smith no se ha presentado todavía aunque prometió hacerlo.

Öğrenciler öğretmenin onlara verdiği tüm bilgiyi öğrendi.

Los alumnos absorbieron todo el conocimiento que el profesor les dio.

Benim için yapmaya söz verdiği şeyi yaptı.

Él hizo lo que prometió hacer por mí.

Tom annesinin ona verdiği her şeyi yer.

Tom come todo lo que su madre le da.

Tom, Mary'nin ona verdiği kitabı asla okumadı.

Tom nunca leyó el libro que Mary le regaló.

Bunu doğanın verdiği güzel bir döşek gibi yapacağız.

Será algo como un lindo colchón natural.

İlerleme, bik fikrin yön verdiği insan çabalarının sonucu,

Es el resultado del esfuerzo humano gobernado por una idea,

O benim için yapmaya söz verdiği şeyi yaptı.

Ella hizo lo que me prometió que haría.

O bizim için yapmaya söz verdiği şeyi yaptı.

Ella hizo lo que prometió hacer por nosotros.

Tom'un sana verdiği silaha ne olduğunu bilmek istiyorum.

- Quiero saber qué ha sido de la pistola que te dio Tom.
- Quiero saber qué pasó con la pistola que te dio Tom.

Tom'un sana verdiği tabancaya ne olduğunu bilmek istiyorum.

Quiero saber qué pasó con la pistola que te dio Tom.

Bana bir kitap verdiği için ona teşekkür ettim.

Le agradecí por prestarme un libro.

Tom'un Mary'nin ona verdiği eski bir bisikleti var.

Tom tiene una bicicleta vieja que Mary le dio.

Tom Mary'nin ona verdiği kemeri kullanarak kendini astı.

Tom se ahorcó usando el cinturón que Mary le había dado.

Tom Mary'nin ona verdiği kitabı oldukça sıkıcı buldu.

Tom encontró el libro que Mary le había dado bastante aburrido.

Tom Mary'ye yardım etmek için verdiği sözü tutmadı.

Tom no mantuvo su promesa de ayudar a Mary.

Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.

Tom pensó que el reloj que le regaló Mary era feo.

Tom gece geç saatlerde verdiği karardan pişmanlık duyuyor.

Tom se arrepiente de la decisión que hizo anoche.

Tom pastayı Mary'nin ona verdiği yeni bıçakla kesti.

Tom cortó la torta con un cuchillo nuevo que Mary le había regalado.

Tom dün Mary'nin ona verdiği kitabı okumayı bitirdi.

Tom ha acabado de leer el libro que Mary le dio ayer.

Plato'nun yapmaya karar verdiği şey eski dostu Socrates'ı çağırmak

Platón decide invocar a su viejo amigo, Sócrates,

Annesine kavuşmanın verdiği rahatlama... ...ve çok ihtiyaç duyduğu sütü.

El alivio bienvenido de la comodidad de su madre y la leche tan necesaria.

Halkın çıkarı uğruna bu tarz adamlara neler verdiği ortada

en aras del interés público

Tıpkı bugün yine Amerika'nın Çin ile verdiği savaş gibi

Al igual que la guerra de Estados Unidos con China hoy

Fransız Devrimi'ne verdiği ses desteği onu derin bir belaya

su apoyo vocal a la Revolución Francesa lo había metido en

Dr. Bonnie Bassler'ın verdiği bir seminere katıldım ve o

impartido por la Dra. Bonnie Bassler de la Universidad de Princeton,

Bize 2. Dünya Savaşı'nın 1939 yılında patlak verdiği öğretildi.

Se nos enseñó que la Segunda Guerra Mundial estalló en 1939.

Tom yapacağına söz verdiği şeyi yapmadığı için özür diledi.

- Tom pidió perdón por no llevar a cabo lo prometido.
- Tom se disculpó por no cumplir sus promesas.
- Tom se disculpó por incumplir lo acordado.

Kız kardeşimin bana doğum günüm için verdiği saati kaybettim.

He perdido el reloj que me regaló mi hermana por mi cumpleaños.

Tom, Mary'ye işi onun ona verdiği zamanda bitiremeyeceğini söyledi.

Tom le dijo a Mary que no sería capaz de terminar el trabajo en el tiempo que le había dado.

Tom üvey ebeveynlerinin kendisine verdiği sevgiyi kabul etmeyi öğrendi.

Tom aprendió a aceptar el amor que le daban sus padrastros.

Tom'un John'un ona verdiği Mary'ye ait birkaç fotoğrafı var.

Tom tenía varias fotos de Mary que John le había dado.

Bu daha önce verdiği kadar çok kadar zarar vermez.

No duele tanto como antes.

Bebeği geri verdiği zaman ebeveyinlik ile ilgili sorular sormaya başladı.

Devolvió el bebé a su madre y comenzó a hacer preguntas sobre la paternidad.

Tom Mary'nin sebzeleri kesmesi için ona verdiği yeni bıçağı kullandı.

Tom usó el cuchillo nuevo que Mary le había dado para cortar los vegetales.

Onun yer verdiği tartışmaya rağmen, sorun hâlâ çözülmemiş kalmaya devam ediyor.

Pese a la controversia a que dio lugar, la pregunta permanece aún abierta.

Tom Mary'nin ona verdiği fırsattan yararlanmanın iyi bir fikir olduğunu düşündü.

Tom pensó que era una buena idea aprovechar la oportunidad que Mary le había dado.

Ve söz verdiği gibi, Gnaeus müttefiklerini gelecek aylarda savunması için garnizonlar görevlendiriyor.

Y como lo prometió, Cneo separa guarniciones para defender a sus aliados durante los siguientes meses.

Tom'un bana verdiği kek parçası o kadar büyüktü ki onun hepsini yiyemedim.

La porción de torta que Tom me dio era tan grande que no pude comerla toda.

Ben erkek kardeşime hâlâ bana geçen hafta ödünç verdiği on doları borçluyum.

Aún le debo a mi hermano los diez dólares que me prestó la semana pasada.

şimdilik teknolojimiz buna müsade etmediği için nasa'nın verdiği verileri doğru kabul etmek zorundayız

Por ahora nuestra tecnología no permite esto, por lo que debemos aceptar los datos del NAS correctamente.

Tom annesinin ona verdiği alışveriş listesini kaybetti ve sadece yemek istediği şeyleri aldı.

Tom perdió la lista de las compras que su madre le había dado, así que sólo compró lo que él quería comer.

On yıl sonra, Fransızların Kurtuluş Savaşı'nda sömürgecilere verdiği desteğin bir parçası olarak, General Rochambeau'ya Amerika'da eşlik etti

Diez años más tarde acompañó al general Rochambeau a América, como parte del apoyo francés a los

On aylık çok sıkı bir çalışmadan sonra, bazen ısıtılmamış bir kubbede gece boyunca çalışarak, Clyde Tombaugh Pluto adını verdiği bir nesne keşfetti.

Después de trabajar muy duro diez meses, a veces trabajando durante la noche en una cúpula sin calefacción, Clyde Tombaugh descubrió un objeto que denominó Plutón.