Translation of "Akzent" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "Akzent" in a sentence and their turkish translations:

Spricht er mit Akzent?

Aksanlı mı konuşuyor?

Tom spricht ohne Akzent.

- Tom aksansız konuşuyor.
- Tom aksan olmadan konuşuyor.

Ich liebe deinen Akzent.

- Senin aksanını seviyorum.
- Aksanını seviyorum.

- Was für ein Akzent ist das?
- Was ist das für ein Akzent?

O hangi aksan?

Tom hat einen britischen Akzent.

Tom'un bir İngiliz aksanı var.

Tom hat einen amerikanischen Akzent.

Tom'un Amerikan aksanı var.

Tom hat einen australischen Akzent.

Tom'un bir Avustralyalı aksanı var.

Tom spricht mit französischem Akzent.

Tom bir Fransız aksanıyla konuşur.

Er sprach mit amerikanischem Akzent.

O bir Amerikan aksanıyla konuştu.

Ich liebe deinen deutschen Akzent.

Senin Alman aksanını seviyorum.

Tom hat keinen australischen Akzent.

Tom'un Avustralyalı aksanı yok.

Der Akzent ist nicht echt.

O aksan sahte.

Ich kenne den Akzent nicht.

Ben o aksana yabancıyım.

Tom lachte über Marias Akzent.

Tom, Mary'nin aksanına güldü.

- Er spricht Englisch mit einem deutschen Akzent.
- Er spricht mit einem deutschen Akzent Englisch.

- Alman aksanıyla İngilizce konuşur.
- İngilizceyi Alman aksanıyla konuşuyor.

Sie hat einen ausgeprägten englischen Akzent.

Onun farklı bir İngilizce aksanı var.

Tom hat einen starken deutschen Akzent.

Tom'un ağır Alman aksanı var.

Tom spricht Englisch mit französischem Akzent.

Tom İngilizceyi Fransız aksanıyla konuşur.

Der Mann spricht Englisch mit deutschem Akzent.

Adam İngilizceyi Alman aksanı ile konuşur.

Sein Akzent lässt auf einen Ausländer schließen.

Aksanı onun bir yabancı olduğunu göstermektedir.

Sie spricht mit einem starken deutschen Akzent.

O, ağır Alman aksanıyla konuşur.

Tom spricht Englisch mit starkem französischem Akzent.

- Tom, İngilizceyi ağır bir Fransız aksanı ile konuşur.
- Tom güçlü bir Fransız aksanıyla İngilizce konuşuyor.

Wo liegt der Akzent beim Wort „Australien“?

'Avustralya' kelimesinde vurgu nerede?

Er machte sich über meinen Akzent lustig.

- Aksanımla alay etti.
- Şivemle dalga geçti.

Sie machten sich über meinen Akzent lustig.

Onlar benim aksanımla dalga geçtiler.

Er spricht Englisch mit einem russischen Akzent.

- Rus aksanıyla İngilizce konuşur.
- İngilizceyi Rus aksanıyla konuşuyor.

- Er spricht ohne Akzent.
- Er spricht akzentfrei.

O, aksansız konuşur.

Tom hat nur einen leichten ausländischen Akzent.

Tom'un sadece hafif bir yabancı aksanı var.

Tom machte sich über Marias Akzent lustig.

Tom Mary'nin aksanıyla dalga geçti.

Ich kann seinen Akzent nicht recht zuordnen.

Onun aksanını tam olarak belirleyemiyorum.

Er spricht Englisch mit einem starken deutschen Akzent.

O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.

Ich habe den britischen Akzent so sehr vermisst.

İngiliz aksanını çok özledim.

Tom hat sich über meinen Akzent lustig gemacht.

Tom aksanımla alay etti.

Ich habe mich über Toms Akzent lustig gemacht.

- Tom'un şivesiyle alay ettim.
- Tom'un aksanıyla dalga geçtim.

Ein Akzent kann charmant, aber auch nervig sein.

Bir aksan büyüleyici veya rahatsız edici olabilir.

Ich erkannte an seinem Akzent, dass er Franzose war.

Aksanına dayanarak onun bir Fransız olduğunu söyleyebilirdim.

Seinem Akzent nach zu urteilen stammt er aus Kansai.

Aksanına bakarsak, o Kansai'li.

Er ist Ausländer, wie man an seinem Akzent erkennen kann.

Aksanından belli olduğu gibi, o bir yabancı.

Nach seinem Akzent zu urteilen muss er aus Osaka kommen.

Aksanına bakılırsa, o Osaka'lı olmalı.

Was für eine Art von amerikanischem Akzent hat Tom denn?

Tom'un ne tür Amerikan aksanı var?

Meine Finger sprechen jedes Wort, jede Pause und jeden Akzent aus.

Benim parmaklarım her sözcüğü telâffuz eder, her aralık ve her aksan.

- Er machte sich über meinen Akzent lustig.
- Er lachte über meine Aussprache.

Benim telaffuzuma güldü.

Tom konnte an Marys Akzent erkennen, dass sie wahrscheinlich aus Irland war.

- Tom Mary'nin aksanına göre onun muhtemelen İrlandalı olduğunu söyleyebiliyordu.
- Tom aksanından, Meryem'in muhtemelen İrlandalı olduğunu fark etti.

Ich glaube, dass es für einen Engländer sehr schwierig ist, einen echten amerikanischen Akzent nachzumachen.

Sanırım bir İngiliz için gerçek bir Amerikan aksanını taklit etmek zordur.

- Sein Akzent macht es mir schwer zu glauben, was er sagt.
- Bei seiner Aussprache fällt es mir schwer, das, was er sagt, zu glauben.

Onun aksanı onun söylediğini anlamamı zorlaştırıyor.